Dünyada endüstrilerin ve girişimlerin merkezine sürdürülebilirliğin oturduğu bir dönemde, rekabet gücünü artırabilmek için yalnızca kümelenme yetmiyor. Coğrafi yakınlığın sağladığı doğal avantajı, işbirliğine, yenilikçiliğe, kar getirmenin yanı sıra sosyal ve çevresel faydaların da sağlanmasına dönüştürmek gerekiyor. Flanders Liman Kümesi gibi bir

Yenilenebilir enerji temininin 2/3’ünden fazlasını karşılayan biyoenerji, kırsal ve kentsel alanların sürdürülebilirliğinin sağlanmasına katkısı, çok geniş alanlarda kullanım imkanı bulması ve sosyo-ekonomik gelişmeye destek olması nedenleriyle özel önem verilmesi gereken bir enerji kaynağı olarak görülmektedir.

İzleme ve değerlendirme faaliyetlerinin günümüze kadar ki gelişimine bakıldığı zaman, birbirinden ayrı fonksiyonları ve uygulama süreçleri olmasına rağmen, tamamıyla bütünleşik bir yaklaşım içinde gerçekleştirilmesi gereken bu iki faaliyetin gün geçtikçe kalkınma politikalarının uygulanmasındaki öneminin arttığı gözlemlenmektedir.

Covid-19 virüs salgınına benzer krizlerle başa çıkmak ve benzerlerinin ileride de gerçekleşeceği gerçekliğiyle beraber yaşamayı öğrenmek, kentsel ve bölgesel sistemlerin sıklıkla karşılaşacağı bir olgu olacaktır. Bu bağlamda, kalkınma ve planlama yazınında ‘resilience’ (direnç, uyum, esneklik, bağışıklık) kavramı güncel bir tartışma

Türkiye’nin enerji politikalarının öncelikleri içerisinde yer alan, dışa bağımlığın azaltılması, kaynak, güzergâh, teknoloji çeşitliliği yaratılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ve enerji üretiminde çevresel kaynakların en aza indirilmesinin temelinde enerjide arz güvenliğinin sağlanması olduğu açıktır.