/  Yeşil Büyüme   /  İklim Değişikliği ile Mücadelede Karbon Ticareti

İklim Değişikliği ile Mücadelede Karbon Ticareti

Emine Bilgen EYMİRLİ 
Uzman 
Yeşil Büyüme Politikaları Birimi 
bilgen.eymirli@izka.org.tr 

İklim değişikliği günümüzün en önemli küresel sorunları arasında yer alıyor. Dünya genelinde görülen sıcaklık artışları, kuraklık, mevsim sürelerinin uzaması, sık sık yaşanan doğal afetler iklim değişikliğinin çarpıcı sonuçları olarak karşımıza çıkıyor. İklim senaryoları gelecekte bu etkilerin daha şiddetli görüleceğini; bozulan ekosistemlerin, kaybolan canlı türlerinin ve salgın hastalıkların yaygınlaşacağını ortaya koyuyor. İklim değişikliğinin ekonomik sonuçlarına yönelik bilinen en önemli çalışmalardan biri olan Stern Raporu’na göre iklim değişikliğinin ekonomik maliyeti, her yıl küresel üretimin en az %5’ine eşdeğer.  

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), iklim değişikliğinin temel nedeninin sanayi, enerji üretimi, tarım, inşaat, taşımacılık gibi ekonomiyi birinci derecede ilgilendiren insan faaliyetleri sonucunda atmosfere salınan sera gazı miktarlarındaki artış olduğunu belirtiyor. Atmosferde doğal olarak bulunan ve ısı tutma özelliğine sahip bu gazların olağan değerlerin üzerine çıkmasında özellikle fosil yakıt tüketimi, yanlış arazi kullanımı, tarımsal faaliyetler sonucunda yapılan salımlar etkili oluyor. Bugün pek çok ülkede sera gazlarını azaltmaya yönelik ulusal ve uluslararası ölçekte politikalar ve programlar uygulanmakta. Karbon ticareti sera gazlarının azaltılması amacıyla uygulanan araçların en etkililerinden biri olarak kabul ediliyor.    

Karbon ticareti kavramının ilk kez 1994 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ile gündeme geldiğini görüyoruz. İklim değişikliği etkilerinin önlenmesine yönelik küresel ölçekte atılan ilk adım olan sözleşme, iklim değişikliğine neden olan sera gazı salımlarından gelişmiş ülkeleri sorumlu tutuyor ve bu yönde gelişmiş ülkelere bazı yükümlülükler getiriyordu (Narin, 2013). Nitekim sözleşmenin devamı niteliğinde 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’nde gelişmiş ülkelerin sera gazı miktarlarını 2008-2012 yılları arasında, 1990 yılına kıyasla %5,2 oranında azaltmaları talep edilmişti. Bu durum sera gazı hedeflerine ulaşmak isteyen ülkeler için teknoloji geliştirme, yeni yatırımlar gibi ilave maliyetleri gündeme getirmekteydi. Bu süreçte alınan tedbirlerin uygulanmasını kolaylaştırmak amacıyla protokol kapsamında bazı esneklik mekanizmaları tasarlanarak uygulamaya sunuldu (Çetintaş & Türköz, 2017).  

Sera gazı sınırlaması getirilen ülkelerin yetkisi ve sorumluluğunda kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve diğer tüzel kişiliklerin katılım sağladığı bu mekanizmalar proje ve piyasa temelli olmak üzere iki farklı işleyişe sahip. Karbon ticareti; piyasa temelli bir araç ve ülkelerin azalttığı sera gazı salımlarının sertifikalandırılması ile bu sertifikaların piyasalarda alım satımının yapılması esasına dayanıyor. Sera gazları içerisinde karbondioksitin oranının fazla olması nedeniyle karbon ticareti olarak adlandırılıyor. Ortak Uygulama ve Temiz Kalkınma Mekanizması olarak adlandırılan proje temelli mekanizmalarda ise; taahhüt edilmiş sera gazı hedefi olan ülkeler dünyanın farklı bölgelerinde ve ülkelerinde yapmış oldukları sera gazı azaltıcı yatırımlar ve projeler ile krediler elde edebiliyor, kredi kotalarını genişletiyor ya da bu kredileri piyasada satabiliyor (ÇŞB, 2012).  

Karbon ticaretinde süreç, kamu otoritesi tarafından sektörel ve işletme düzeyinde sera gazı emisyon limitlerinin belirlenmesi ile başlıyor. Kendisi için belirlenen seviyeyi aşması durumunda cezalandırılan işletme emisyon seviyesini azaltmak amacıyla temiz teknolojilere yatırım yapabiliyor ya da kendi sınırının üzerinde kalan emisyon miktarı kadar piyasadan sertifika satın alabiliyor. Emisyon azaltım maliyetinin emisyon sertifikalarının piyasa değerinden yüksek olduğu durumda işletme piyasadan sertifika yani kirletme hakkı satın almayı tercih ediyor. Böylelikle sera gazı emisyonlarının azaltılması için işletmenin en ucuz maliyetli seçimi yapması sağlanıyor. Öte yandan emisyon azaltım taahhüdünün ötesinde azaltım sağlayan işletme ise sahip olduğu fazla emisyon hakkını satarak gelir elde ediyor ve sera gazı azaltım maliyetlerini düşürüyor.  

Şekil 1. Karbon ticaretinin işleyişi   

Karbon ticaretinin yapıldığı piyasalar ulusal ve uluslararası ölçekte faaliyet göstermekte. Kyoto Protokolü’ne taraf ülkelerin esneklik mekanizmaları sonucu elde ettikleri kredilerinin alım satımının yapıldığı piyasalar zorunlu karbon piyasaları olarak tanımlanıyor. Bununla birlikte ulusal yükümlülüklerden bağımsız olarak kişilerin, kurum ve kuruluşların, işletmelerin, sivil toplum örgütlerinin belirli standartlar çerçevesinde geliştirdikleri sera gazı azaltım projelerinden elde ettikleri sertifikaların satışlarının tezgah üstü piyasalarda gerçekleştirildiği gönüllü piyasalar da bulunuyor. Karbon borsalarında AB emisyon izni (EUA), sertifikalandırılmış emisyon azaltım kredisi (CER), karbon finansal enstrümanı (CFI), emisyon izni ve kredi türevleri olmak üzere farklı finansal ürünler işlem görebiliyor (Çelikkol & Özkan, 2011).  

Küresel karbon piyasasının değerinin 2005 yılında 10 milyar dolar iken 2018 yılında 144 milyar dolara ulaştığını görüyoruz. Bu değerin önemli bir kısmını Avrupa Birliği Emisyon Ticaret Sistemine ait izin ve krediler oluşturuyor. Bugün dünyanın en büyük zorunlu karbon piyasası olan ve 31 ülkeden 11 binin üzerinde işletmenin dahil olduğu sistemin 2014 yılındaki toplam işlem hacminin 8,33 milyar ton CO2 karşılığında 47 milyar Euro olduğu belirtiliyor (EU, 2020). Avrupa Enerji Borsası (EEX),  NordPool Borsası, Avrupa İklim Borsası (ECX),  Çin Emisyon Sistemi, Chicago İklim Borsası, Bluenext, Climex ve Asya Karbon Global karbon ticareti yapılan diğer aktif piyasalar. Karbon piyasalarında fiyat, arz edilen karbon hisselerinin çokluğu ile belirleniyor ve her piyasa farklı endekse sahip olabiliyor. Zorunlu piyasalarda bu değer ton başına 20 Euro seviyesinde seyretmekte (Yılmaz, 2019). 

Kyoto Protokolü’ne 2009 yılında taraf olan Türkiye, emisyon değerleri yüksek olmadığı için henüz yasal bir sera gazı azaltım yükümlülüğüne sahip değil, bu nedenle esneklik mekanizmalarından ve karbon ticareti piyasalarından yararlanamıyor. Bununla birlikte ülkemizin gönüllü piyasalarda oldukça etkin olduğu görüyoruz. 2015 yılında gönüllü karbon piyasasında en çok projeye ev sahipliği yapan üçüncü ülke konumuna yükselen ülkemiz, bugün küresel piyasada önemli bir yer edinmiş durumda. Çevresel ve sosyal sorumluluk prensibine göre işletmeler veya kurumlarca yürütülen projelerden elde edilen çok sayıda gönüllü azaltım sertifikası  piyasalarda işlem görmekte (Gürbüz, Karataş & Bekçi, 2019). 2007-2015 döneminde ülkemize ait sertifikalarla 35 milyon ton CO2 işlem görmüş olup piyasa değeri 200 milyon dolar olan bu işlemler Avrupa’daki toplam pazar hacminin yaklaşık %70’ini oluşturuyor. Gold Standart ve Verified Carbon Standart olmak üzere iki farklı standartta gerçekleştirilen projelerin büyük çoğunluğu rüzgar ve hidroelektrik enerji santralleri ile katı atık depolama sahası biyogaz tesislerini kapsıyor (EBRD, 2020).  

Tablo 1. Türkiye’de Gönüllü Karbon Piyasalarında İşlem Gören Projeler (2014) 

Proje Türü Sayısı Yıllık Emisyon Azaltımı 
(tCO2/yıl) 
Hidroelektrik Santrali 159 8.747.634 
Rüzgar Santrali 106 7.951.391 
Atıktan Enerji Üretimi/Biyogaz 27 3.069.273 
Enerji Verimliliği 10 432.081 
Jeotermal 405.309 
TOPLAM 308 20.605.688 

Kaynak: ÇŞB (2020) 

Sera gazı azaltımına yönelik henüz bir yükümlüğü bulunmayan ülkemizde sera gazı emisyonlarının hızla arttığı ve 2008-2018 yılları arasında emisyon artış oranının %33’e ulaştığı görülmekte (TÜİK, 2020). Bu hızlı artış sera gazı emisyonlarının kontrol altına alınmasına yönelik çeşitli politikaların geliştirilmesini gerektiriyor. Karbon ticareti, daha az maliyetle emisyon kontrolü sağlaması, temiz teknolojilerin geliştirilmesini teşvik etmesi ve esnek yapısı ile bu politikaların başında geliyor. Nitekim ülkemizde emisyon ticaret sisteminin kurulması ve zorunlu piyasaya geçiş altyapısının oluşturulmasına yönelik hazırlık çalışmaları devam etmekte. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Dünya Bankası ortaklığında gerçekleştirilen ve karbon piyasalarına geçiş sürecinin tüm kademelerinin ele alındığı Karbon Piyasasına Hazırlık Ortaklığı Projesi’nin bu alanda yapılan en kapsamlı çalışma olduğunu görmekteyiz (PMR, 2020).  

Gönüllü piyasalarda elde edilen başarı zorunlu piyasaların ülkemizde etkin olarak uygulanacağının önemli bir göstergesi. Bağlayıcı bir karbon ticaret sisteminin hayata geçmesi, küresel karbon piyasalarının sunduğu fırsatlardan yararlanabilmek için oldukça önemli. Özellikle esneklik mekanizmaları sayesinde elde edilecek finansal ve teknolojik yatırım destekleri ile ülkemiz, iklim değişikliğiyle mücadele sürecini daha az maliyetle ve daha etkin yürütebilecektir. 

KAYNAKÇA 

  • Aliusta, H., Yılmaz, B. & Kırlıoğlu, H. (2016). “Küresel Isınmayı Önleme Sürecinde Uygulanan Piyasa Temelli İktisadi Araçlar: Karbon Ticareti ve Karbon Vergisi”, Uluslararası Yönetim İktisat ve İşletme Dergisi,  ICAFR 16 Özel Sayısı, 382-401. 
  • Çelikkol, H. & Özkan, N. (2011). “Karbon Piyasaları ve Türkiye Perspektifi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 31, 203-222. 
  • Çetintaş, H. & Türköz, K. (2017). “İklim Değişikliği ile Mücadelede Karbon Piyasalarının Rolü”, Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 20(37), 147-167. 
  • ÇŞB (2012). “Karbon Piyasalarında Ulusal Deneyim ve Geleceğe Bakış”, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çevre Yönetimi genel Müdürlüğü, Ankara. 
  • EBRD (2020). “Carbon Markets”
  • Ekinci, E. & Gönençgil, B. (2015). “Dünya Karbon Emisyon Piyasalarında Türkiye’nin Yeri”, 6. Ulusal Hava Kirliliği ve Kontrolü Sempozyumu, İzmir. 
  • Yılmaz, B. (2019). “Enerji Sektörünün Geleceği: Karbon Ticareti”, Kara Harp Okulu Bilim Dergisi, 29(1), 65-91. 
Yorum Yaz