/  Sürdürülebilir Kalkınma   /  Covid-19’un Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan “Nitelikli Eğitim”e Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme

Covid-19’un Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan “Nitelikli Eğitim”e Etkileri Üzerine Bir Değerlendirme

Meltem ALTINAY
Uzman
Proje Uygulama ve İzleme Birimi
meltem.altinay@izka.org.tr

Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısıdır. 2015 yılında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Birleşmiş Milletlere üye 193 ülke tarafından yoksulluğun sona erdirilmesi, çevrenin korunması, iklim krizine karşı önlem alınması, refahın adil paylaşımı ve barış hedefi ile 2030 yılına kadar ulaşılması gereken “Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları” belirlenmiştir. Belirlenen 17 amaçtan bir tanesi de 4 numaralı amaç olan “Nitelikli Eğitim” olup bu amaç kapsamında kapsayıcı ve hakkaniyetli eğitimin sağlanması ve herkes için yaşam boyu öğrenim fırsatlarının teşvik edilmesi hedeflenmiştir (UNDP Türkiye,2020).

Eğitim birçok sürdürülebilir kalkınma amacının gerçekleşmesinin anahtarı olarak görülmektedir. İnsanlar nitelikli eğitim alabildikleri durumlarda yoksulluk ile mücadele edip bundan kurtulabilmekte ayrıca insani hakların korunmasına ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin azaltılmasına yardımcı olabilmektedir. Eğitim her nerede olursa olsun insanların daha sağlıklı, daha hoşgörülü ve barışçıl toplumlar inşa ederek sürdürülebilir yaşamlar kurmasını sağlamaktadır. En temel anlatımı ile “eğitim” eşitsizlikleri azaltmaktadır.

Covid-19 Süreci ve Eğitim

Covid-19 salgını dünyada yaşamın tüm boyutlarını olumsuz etkilemeye devam ediyor. Covid-19 tabii ki her şeyden önce bir sağlık krizi ancak hayatımızı öyle alanlarda etkiledi ki kriz sağlık alanından çıkıp ekonomiden sosyal hayata, iletişimden eğitime her alanda sonuçları olmaya başladı. Eğitim alanındaki etkisini pandemi sebebiyle global çapta okulların kapatılması ve eğitimin beklenmedik bir anda uzaktan eğitim modeline geçmesi ile gördük.

UNESCO’nun pandeminin eğitim üzerindeki etkilerine yönelik takip çalışmalarına göre, dünyadaki öğrenci popülasyonunun yüzde 98,6’sını yani yaklaşık 1.7 milyarın üzerinde çocuğun pandemi sebebiyle okulların kapanmasından etkilendiği tahmin ediliyor. Bu çocukların çoğunluğu ilk ve orta okul düzeyindeki çocuklar. 24 Mayıs itibarı ile baktığımızda 153 ülkede ülke çapında okulların kapalı olduğunu, 24 ülke de ise bölgesel kapanmaların uygulandığını görmekteyiz. (UNESCO,2020)

Yukarıdaki veriler bu süreçten etkilenen öğrenci sayılarını vermekte, bunun yanında etkilenen büyük bir öğretmen nüfusu (ilk ve orta öğretim seviyesinde 63 milyonun üzerinde) ve ebeveynler bulunmakta.

Genel olarak baktığımız zaman pandemi sebebiyle okulların kapanmasının eğitime erişimi engellediği kadar sosyo-ekonomik anlamda da birçok etkiyi beraberinde getirdiğini görmekteyiz.

“Eğitimde fırsat eşitliğinin yüksek olduğu toplumlar, çocukların sahip oldukları eğitim fırsat ve imkanlarının ailelerinin sosyo-ekonomik durumundan çok etkilenmediği toplumlardır.”(Aydemir ve Yazıcı,2020). Ancak ülkemize ve dünya geneline baktığımız zaman, normal şartlarda da öğrencinin gelişimini ve başarısını etkileyen ebeveynin eğitim durumu, bilgi iletişim teknolojilerine erişim, eğitime ayrılan para ve zaman gibi pek çok sosyo-ekonomik faktörlerin uzaktan eğitim sürecinde eğitime etkisinin daha da arttığını görmekteyiz. “Uzaktan eğitim süreci öncesinde yaşanan öğrenme kayıplarının bu süreci de olumsuz etkilediğini, sosyo-ekonomik olarak elverişsiz koşullara sahip öğrencilerin öğrenme kayıplarının daha fazla artırabileceğini de gösteriyor.” (Arık,2020).

Okulların kapanması ile beraber birçok okul uzaktan eğitim modeline geçiş yaptı. Bu geçiş için eğitimde aslında bugüne kadar pek de karşılaşmadığımız ancak ilerisi için öngörüde bulunarak üzerinde düşündüğümüz ve çalışmalar yaptığımız bilgi iletişim teknolojileri ile ilgili bir durumu öne çıkarıyor. Bu süreçte bireyler, topluluklar ve ülkeler arasında oluşan, koronavirüs sürecinde de “derinleşme riski taşıyan “dijital uçurum”a dikkatle eğilmek gerekiyor. “Dijital uçurum”, farklı sosyoekonomik düzeylerdeki bireylerin ve toplulukların bilgi iletişim teknolojilerine erişimde ve bunların kullanımında yaşadığı eşitsizlik olarak tanımlanıyor. Dijital uçurumu var olan diğer eşitsizliklerden ayıran, eşitsizlikleri daha da derinleştirebilme potansiyeli.” (Arık, 2020)

Türkiye’de bilgi iletişim teknolojileri ile ilgili olarak verilere baktığımız zaman ortaya çıkan tablo şu şekilde:

TÜİK’in Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması’na göre, 2019 yılında Türkiye’de hanelerde masaüstü bilgisayar bulunma oranı, yüzde 17, 6, taşınabilir bilgisayar bulunma oranı, yüzde 37,9, tablet bulunma oranı yüzde 26,7; cep telefonu bulunma oranı ise yüzde 98,7. Hanelerin yüzde 88,3’ü evden internete erişim imkânına sahip. 16-74 yaş arasında düzenli internet kullanan bireylerin Türkiye genelinde oranı yüzde 75,3. Cinsiyetler arasındaki farklılıklara baktığımız zaman internet kullanım oranları 16-74 yaş grubundaki erkeklerde yüzde 81,8 iken kadınlarda yüzde 68,9 olduğunu görüyoruz. Buna ek olarak hanelerde bilgisayar kullanımı 2018 yılında yüzde 59,6, bu oran erkeklerde yüzde 68,6 iken kadınlarda yüzde 50,6.

Verilere bakıldığı zaman bölgeler arasındaki farkın dikkat çekici olduğu görülmekte. Bilgisayar kullanım oranında İstanbul’un yüzde 70,3 ile ilk sırada yer aldığını, Ege Bölgesinde bu oranın yüzde 62,2 olduğunu, son sırada ise yüzde 33,1 ile Kuzeydoğu Anadolu’nun geldiğini görmekteyiz. (TÜİK, Haber Bülteni, Ağustos 2019)

OECD tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda ise Türkiye, 77 ülkenin yer aldığı “eğitim ve ödev için kullanabileceği bilgisayarı olan öğrenciler” sıralamasında 64’üncü oldu. Ülkelerin, okul çalışmaları için kullanabileceği bir bilgisayarı olan öğrencilere göre sıralandığı listede de Türkiye, OECD ortalamasının altında kaldı. Bilgisayara erişimi olan öğrencilerin ortalaması Türkiye’de yüzde 70’in altında kalırken avantajlı/özel okullarda okuyan öğrencilerde bu oran yüzde 90’a yaklaştı. (OECD, 2020)

Şu an uzaktan eğitimde elde edilenlerin ölçülmesine yönelik bir çalışma yapılması için erken. Ancak deneyimler ve bu alanda etkilenen öğrenciler, öğretmenler ve ebeveynlerin görüşleri bu sürecin eğitimde ciddi kayıplara yol açacak şekilde verimli ilerlemediği yönünde. Bu bizlere gerekli ekipmanlara sahip olmak bağlamında alt yapı varlığının ve eksikliklerinin konunun bir ayağı olması ile bir sorun daha bulunduğunu göstermekte. Uzaktan eğitimde teknoloji kullanma becerileri, öğretmen ve ebeveynlerin dijital okur yazarlığı, verilen eğitim içeriğinin uzaktan eğitime uygunluğu ve tabii ki öğrencilerin bireysel öğrenme istek ve becerileri büyük önem taşımakta. Bu süreçte, dijital uçurumun var olan eşitsizlikleri ve öğrenme farklılıklarını daha da derinleştirmemesi için farklı ihtiyaçlara göre eşitlikçi ve kapsayıcı çalışmaların artmasına ihtiyaç var.

Bugün Covid-19’un global ekonomiyi ve hiç tahmin etmediğimiz alanlarda bile hayatımızı alaşağı ederek dünyada milyarlarca hayatı etkilediğini görmekteyiz. Pandemi daha önce benzerini görmediğimiz şekilde bir şekilde eşitsizlikleri daha da ortaya çıkararak aslında 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarında vurgulanan başlıkların ne kadar da hayati olduğunu ortaya çıkaran bir tabloyu kaçamayacağımız bir şekilde önümüze sermekte.

Covid-19 salgını tüm sektörleri etkilediği gibi eğitimi de derinden etkiliyor ve yeniden şekillendiriyor. Ancak yeniden şekillenen eğitim yöntemlerinin etkisi herkes için eşit gerçekleşmiyor.

Araştırmalar erken çocukluk döneminde (0-12 yaş arası) yaşanılan bölgenin kalkınmışlık düzeyinin fırsat eşitliği üzerindeki etkisinin ileri yaş dönemlerine göre çok önemli olduğunu gösteriyor. Bu sonuç, erken çocukluk döneminin bireylerin gelişimindeki önemine vurgu yapan çalışmalarla paralellik taşımakla birlikte eğitimde fırsat eşitliğini hedefleyen politikaların erken çocukluk dönemine odaklanmasının önemine işaret ediyor (Aydemir ve Yazıcı,2020). Buna ek olarak uzaktan eğitim süreci öğrencilerin ve öğretmenlerin bilgi teknolojilerini kullanma becerilerini artıracak biçimde tasarlanmalı ve sürdürülmeli.

BM Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, Covid-19 kaynaklı küresel pandeminin ekonomik sonucu olarak gelişmekte olan ülkelerdeki yarım milyar insan küresel yoksulluk riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu da 2030 yılına kadar yoksulluğun ve açlığın ortadan kaldırılması amaçlarına ulaşılamaması anlamına gelebilir (Arık, 2020). Bu amaçlarda anahtar rolü bulunan eğitimin bu süre içerisinde aldığı darbe ne yazık ki bizi bu amaçtan daha da hızlı uzaklaştırabilir.

Kaynakça

Yorum Yaz