/  Mavi Büyüme   /  Mavi Büyüme Yaklaşımı Bağlamında “Kıyı”

Mavi Büyüme Yaklaşımı Bağlamında “Kıyı”

Ekrem AYALP
Uzman
Mavi Büyüme Politikaları Birimi

ekrem.ayalp@izka.org.tr

Deniz ile karanın birbirine değme noktasını, dolayısıyla doğal olaylar (alüvyal dolgu, tektonik olaylar gel-git, vb.) yahut insan müdahalesi ile değişkenlik gösteren bir çizgiyi ifade eden kıyıyı, deniz ve karanın birbiriyle etkileşimi ile sürekli yeniden belirlenen bir arakesit ve iki taraf arasında geçişin olduğu alanlar olarak ifade etmek de mümkündür (Tekeli, 2008). Tarih boyunca insan yerleşimlerinin yoğunlaştığı, uygarlıkların geliştiği, özel nitelikli habitatların oluştuğu ve biyoçeşitliliğin çok yüksek olduğu, ülkelerarası ekonomik ve kültürel temas alanları olan kıyılar, günümüzde de artan biçimde kentsel kullanımlar, sanayiler, enerji terminalleri, tersaneler, ikinci konut, turizm, rekreasyon, deniz ticareti ve ulaşımı, balıkçılık gibi üretime ve tüketime yönelik çok farklı faaliyetin yer seçmek için yarışmakta olduğu bölgelerdir. Doğası itibariyle mutlak bir tanımı olmayan kıyı alanlarının, denizel ve karasal uzanımının, yani en kesitlerinin mavi büyüme yaklaşımı kapsamında ele alınan faaliyetlerin birçoğunun yer seçim noktalarına ev sahipliği yapmakta olduğu söylenebilir. Kıyı bölgelerindeki nüfusun refahı ve iktisadi faaliyetlerin sürekliliği bu alanların çevresel durumuna yakından bağlı olduğu için, kıyı bölgelerinin korunmasını sağlamak, ekosistem hizmetlerini korurken yatırımcılar için öngörülebilirliği artırmak, yönetimler için idari yükü azaltmak ve verimliliği artırmak için bütünleşik kıyı yönetimi gibi bütünlüklü ve uzun vadeli yönetim araçlarından yararlanmak önem arz etmektedir. Avrupa Birliği’nin kıyı alanları politikasının temelini oluşturan yaklaşım uyarınca sektörel bir yaklaşım, birbirini baltalama riski taşıyan birbirinden kopuk kararlara, kaynakların verimsiz kullanımına ve daha sürdürülebilir kıyı gelişimi için kaçırılan fırsatlara yol açmaktadır (EC, 2013).

İzmir’in, TÜİK verilerine göre 629 km.’lik, 1/25.000 ölçekli haritalar üzerinden kıyı çizgisi esas alınarak yapılan ölçümlerde 867 km.’lik, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce 1/1000 ve 1/5000 gibi daha büyük ölçekli haritalarda yapılan kıyı kenar tespitlerine göre ise 924,5 km.’lik uzunluğa sahip kıyıları (DAMPO Ltd., 2012), kara ve deniz tarafının her ikisi de göz önüne alındığında, nüfusun ve faaliyetlerin giderek yoğunlaştığı, kullanışların çeşitlendiği ve dolayısıyla bu kullanışlar arasındaki yarışma ve çelişkilerin arttığı yerlerdir. Tekeli’nin (2008) tarifinde olduğu gibi kıyıları bir yaşam ortamı, kaynak niteliği olan yer, bir ulaşım ortamı (kara deniz arasındaki bir kapı ya da geçiş yeri) olarak farklı boyutları ile ele almak gerekir. Kullanım ve denetim hakları ile yükümlülüklerin düzenlenmesine yönelik yasal çerçeve de kıyıların tanımlanmasında belirleyici olan bir başka boyut olmaktadır.

Kıyı denildiğinde akıllara genellikle turizm ve rekreatif etkinliklerin gelmesi boşuna değildir, ancak tabi eksiktir. Tarihsel süreç içerisinde insan yerleşimlerinin özellikle deniz yolu ile gerçekleştirilen ticaret imkânlarından ve denizlerin sağladığı canlılar ortamından besin sağlama amacıyla kıyılarda yer seçmesinin bir diğer önemli sebebi de kıyı alanlarının özel iklimsel koşullar sağlıyor olmasıdır. Denizlerin karasal alanlara nazaran daha geç ısınıp soğuması, buralara ılıman iklim karakteri kazandırmakta, gün içerisinde bu ısı farklılığı meltem rüzgârlarının oluşmasına yol açmakta ve bu rüzgârlar özellikle Akdeniz iklim kuşağındaki kıyı yerleşimleri için önemli bir konfor sağlamaktadır. Diğer taraftan akarsuların deniz ile buluştuğu kıyısal yerler, zengin alüvyon toprakları ile tarımsal üretim için çok elverişli imkânlara sahip olmaktadır. Geniş bir ufuk çizgisinin, karanın deniz ile en ve boy kesitteki çok farklı buluşmalarının sağladığı görsel zenginliklerin sağladığı psikolojik rahatlığı da mutlaka eklemek gerekir. Medeniyetlerin bu avantajlardan yararlanmaya dönük seçmeleri, günümüzde de geçerliliğini korumakla birlikte, emeğin iktisadi örgütlenmesinin aldığı biçim ve ulaşım teknolojilerindeki ilerlemeler dolayısıyla tatil zamanlarının kurumsallaşması turizm ve rekreasyon faaliyetlerinin gelişmesini sağlamış, bu faaliyetlerin özellikle yoğunlaştığı yerler de yukarıda bahsettiğimiz avantajlardan dolayı, sahillerin, kumsalların, koyların ve kimi elverişli kayalık alanların olduğu kıyılar olmuştur. Dolayısıyla, belirli türde jeomorfolojik niteliklere sahip kıyı alanları turistik faaliyetler için elverişli olmaktadır. Tabi kıyılar yalnızca koy ve sahiller benzeri oluşumlardan ibaret değildir. Yer kabuğunun çukur alanları ve yükselti kısımları, burunlar, boğazlar, körfezler, sığlıklar, falezler, deltalar, lagünler ve benzeri çok çeşitli ve zengin kara-deniz buluşma noktaları oluşturmaktadır (Tekeli, 2008). Diğer taraftan, kıyı çizgisinin her iki yakasında, kara tarafının topoğrafik ve zemin özellikleri ve deniz tarafının da yine su altı topoğrafyası, tuzluluk oranı, su ısısı, denizin o kısmındaki akıntı rejimi, rüzgârlanma biçimi gibi denizel alan ekolojisinin farklılaşan nitelikleri, karada ve denizde yürütülecek faaliyetler için en uygun yerleri, bu faaliyetlerin niteliğini ve menzilini belirleyecektir. Bu da, kara-deniz etkileşim alanını, yani bir diğer ifade ile kıyı alanının iki yöndeki toplam en kesitinin büyüklüğünü göstermekte olacaktır. Bu anlamda kıyının ne tip nitelikleri olduğu, kara-deniz arakesitindeki rant alanını da belirlemektedir denilebilir. Kıyı jeomorfolojisi, farklı kıyı tiplerinde farklı kullanımların yapılabilmesini olanaklı kılarak rantın buralarda farklılaşması ile sonuçlanır. Kıyı çizgisinin kara yönünde, uzaklık arttıkça kıyının sağladığı olanaklardan yararlanma azalacak ve rant düşecektir. Kıyıya erişilebilirlik de yine farklı kıyısal alanların farklı rant yüzeylerine sahip olmalarına yol açacaktır (Tekeli, 2009). Bu farklılıklar, mavi büyüme sektör ve faaliyetlerinin yer seçimleri bakımından önemli bir yatırım kararı değişkenidir.

Bir arakesit olarak kıyıların ülkemiz mevzuatındaki tanımına bakıldığında, 3621 sayılı Kıyı Kanunu ile belirlenen kıyı alanlarına yönelik tanımlamalar onu, kıyı kenar çizgisi, sahil şeridi benzeri mesafe ölçütleri ile belirlenmiş sınır tarifleriyle, 10 metre ile 100 metre arasında değişen bir şeride sıkıştırmıştır. Kıyı alanı kavramının kesin bir tanımı olmamakla birlikte, yapılmış Bütünleşik Kıyı Alanları Planlarında denizin etkilediği kara tarafı ile karanın etkilediği deniz tarafı arasında kalan bölge olarak uygulamaya yansıdığı görülmektedir. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği kıyı mevzuatı ve uygulamalarına paralel olarak kara tarafında yaklaşık 10 kilometre, deniz tarafında ise yaklaşık 3 deniz mili olacak biçimde bir genişleme söz konusudur (Söylemez, vd., 2018).

Kıyı alanlarının mavi ekonomi ile doğrudan ilişkisini, kıyının ne olduğunu ve yeryüzünün hangi kısımlarına karşılık gelebildiğini, şu ana kadar yaptığımız tespitler ile göstermeye çalışmış olduk. Kıyıların insanlar için bir kaynak niteliği taşıması, onu kullanmak için gündeme gelebilecek birçok fırsatın ve farklı kullanım istekleri bakımından da hem bir rekabet hem de bu kullanımların yan yanalık yahut iç içelik halinde olmalarından ötürü birbirleri ile karşılıklı etkileşim halinde olmalarının gerektirdiği bir düzenlemeye ihtiyaç duymalarının temel nedenini oluşturmaktadır. Kıyının kaynak olma niteliği kullanımının varlığına bağlıdır. Teknolojik değişimler yahut yeni ihtiyaçlarla değişen talepler ile kullanım biçiminin değişmesi yahut tamamen ortadan kalkması, onun kaynak olma niteliğini ortadan kaldırabilir ya da onu farklı türde bir kaynak haline getirebilir (Tekeli, 2009). Mavi ekonominin geliştirilmesi bağlamında olduğu kadar, insanların yaşam kalitesinin geliştirilmesi bakımından da kıyılar ile ilişkinin güçlendirilmesi ve koruma-kullanma dengesini gözeterek ondan olabildiğince çok istifade edilmesi istenmektedir. Deniz ve kara yönünde, her ikisine de uzanan bir arakesit niteliğindeki kıyılardan faydalanmada bir taraftan rekabetin ortaya çıkması, diğer taraftansa onun yeterince yararlanılmayan kısımlarının değerlendirilmesine yönelik motivasyonlar; hem belirli kullanımlar için sunduğu en uygun lokasyonlar bakımından bir kıt kaynak niteliği taşıması, hem kendisinde yürütülen faaliyetlerin birbirleri açısından negatif dışsallıklar yaratabiliyor olması, hem de kötü kullanım dolayısıyla ekolojik değerlerin tahribine konu olabilmesi ile bağlantılıdır. Dolayısıyla kıyılar, çatışan çıkarların oyun alanı olduğu kadar, aynı zamanda müşterek faydaya konu özel nitelikli coğrafyalardır. Karasal alanlar özel mülkiyete konu olabiliyor iken denizlerde bireysel mülkiyet hakları söz konusu değildir. Denizler, uluslararası hukuk düzenlemeleriyle kara suları, kıta sahanlığı, uluslararası denizler biçiminde farklı egemenlik alanlarına ayrılmıştır. Denizlerin ortak mülkiyet olması, kara-deniz geçiş alanı olan kıyıların da prensip olarak ortak mülkiyete konu olmasını gerektirmektedir, aksi takdirde bir müşterek olarak denizlere erişim mümkün olamayacaktır.

2014 yılında Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Deniz Saha Planlaması Direktifi ile (Maritime Spatial Planning Directive), denizel alanlarda yürütülecek etkinlikler bağlamında çatışmaları azaltmak ve farklı faaliyetler arasında sinerjiler yaratmak; öngörülebilirlik, şeffaflık ve yasal dayanaklar aracılığıyla yatırımları teşvik etmek; üye ülkeler arasında yenilenebilir enerjinin geliştirilmesi, nakliye hatlarının düzenlenmesi, boru hatları, denizaltı kabloları ve benzeri yatırımlar için sınır ötesi işbirliğinin arttırılması; korunacak alanları tespit edip, ekosistemler üzerindeki etkilerin hesaplanmasıyla alanın birden çok kullanımı için fırsatların belirlenmesi gibi hedefler belirlemiştir (EC, 2014). Direktif uyarınca, Deniz Saha Planlaması (Maritime Spatial Planning – MSP) ve Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi (Integrated Coastal Zone Management – ICZM) eşgüdümlü politika, yönetim yapısı ve bütüncül planlama için etkili şekilde uygulanmalı ve birbiri ile entegre edilmelidir.

Denizel alanlarda rekabet içerisinde olan deniz taşımacılığı, petrol ve gaz hatları, açık deniz yenilenebilir enerji üretimi, açık deniz su ürünleri yetiştiriciliği, petrol ve gaz madenciliği, balıkçılık, kum ve çakıl madenciliği, turizm ve rekreasyon, atık yönetimi gibi konuların, denizel alanların korunması ve askeri savunma konularının da dikkate alınarak; karasal alanlar ile bütünleşik, politikaya dayalı, sınır ötesi ve pratik yaklaşım ile denizel çevrenin ekosistem temelli düzenlenmesi, yönetimi ve korunması gerektiği aşikardır” (Söylemez, vd., 2018).

Denizel alanların mekânsal planlaması, mevcut gelişmeleri analiz edip haritalandırarak, gelişme eğilimlerini ve teknolojik yenilikleri değerlendirip, olası ve/veya arzulanan geleceğe yönelik kestirimler yapmakta, oluşturulan senaryolar doğrultusunda stratejik planlama yaklaşımı ile süreç yönetimini gerçekleştirmeyi amaçlamaktadır. Alan yönetimi modeli niteliğine sahip olabilecek şekilde, Deniz Saha Planlaması (MSP) ve Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi’nin (ICZM) entegre edilerek uygulanması, mavi ekonomi faaliyetlerinin etkili ve eşgüdümlü planlanması ve yönetimi için hem ulusal hem de yerel ölçekte önemsenmesi gereken bir gündem oluşturmaktadır. Yerel ölçekte deniz ve kara tarafındaki kıyı arakesitinin tespitine ilişkin bir temrin dahi, mavi ekonomi coğrafyasına ilişkin önemli bir kapsam ve bağlam ortaya koyacaktır.

Kaynaklar:

  • DAMPO Ltd. (2012), İzmir İli Bütünleşik Kıyı Alanları Strateji Planı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekânsal Planlama Genel Müdürlüğü yayımlanmamış plan dokümanı.
  • Tekeli, İ. (2008), Kıyı Yerleşmelerinin Kara ve Deniz Ara Kesitinde Bulunmasından Kaynaklanan Özellikleri ve Sürdürülebilirlik Koşulları, Batı Akdeniz Mimarlık, 39, sf. 54-59.
  • Tekeli, İ. (2009), Kıyı Planlamasının Değişik Boyutları, Kültür Politikaları ve İnsan Hakları Bağlamında Doğal ve Tarihi Çevreyi Korumak, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, sf. 257-275.
  • Ramieri E., Bocci M., Markovic M. (2019), Linking Integrated Coastal Zone Management to Maritime Spatial Planning: The Mediterranean Experience, İçinde; Zaucha J., Gee K. (ed) Maritime Spatial Planning. Palgrave Macmillan, Cham.
  • Söylemez, E., Çakır, Ö., Gökalp, T., Nal, S. (2018). Türkiye’de Bütünleşik Kıyı Alanları Yönetimi ve Planlaması Yaklaşımında Yaşanan Değişim Süreci ve Sonuçları Açısından Bir Değerlendirme, 9. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu Bildiriler Kitabı içinde, sf. 388-399, Adana.
Yorum Yaz