/  Mavi Büyüme   /  Denizel İstilacı Yabancı Türler ve Etkileri

Denizel İstilacı Yabancı Türler ve Etkileri

E. Mustafa ÜSTÜNEL
Uzman
Proje Uygulama ve İzleme Birimi

mustafa.ustunel@izka.org.tr

Dünyanın pek çok ülkesinde sucul-karasal bitkiler, memeliler, kuşlar, sürüngenler, mikro organizmalar, amfibiler ve balıkları içerisine alan yüzlerce canlı türü “istilacı, yayılımcı veya yabancı, egzotik tür” olarak tanımlanmaktadır. İstilacı yabancı türler, bir ekosisteme herhangi bir nedenle ülke içinden veya dışından sonradan eklenmiş olan ve belli bir süre zarfında oradaki biyolojik çeşitliliği doğrudan veya dolaylı olarak olumlu-olumsuz etkileyerek ekosistemde baskın hale gelen türler olarak tanımlanmaktadır (TOB, 2018).

Yabancı ve istilacı tür kavramları çoğunlukla aynı anlamda kullanılmaktadır. Fakat istilacı türler yabancı türler içerisinde yer almakla birlikte yabancı türlerin tamamının istilacı olduğunu söylemek doğru değildir. Burada önemli olan hangilerinin istilacı tavır sergileyeceklerini tahmin edebilmektedir. Türler ilk bakışta ‘zararsız’ görülebilmekte, fakat gerekli şartlar oluştuğunda istilacı tavırlar sergileyebilmektedir (IUCN, 2018). Bu gibi yabancı türler genelde Karadeniz gibi bozulmuş, biyolojik çeşitlilik seviyesi düşük ekosistemlerde görülür. Çünkü bozulmuş ekosistemlerde bu tip istilalar genelde istilacı türlerin hızlı yayılımlarıyla sonuçlanır. Biyolojik çeşitlilik açısından zengin alanlarda, yerli canlı türlerinden bazıları beslenme şekillerini bu yeni istilacıya kaydırarak istilacı türü dengede tutabilirler. Oysa bozulmuş ekosistemlerde böylesi bir işleyiş görülmez. Ayrıca, istilacı türün bu yeni alanda, kendisiyle rekabet etmeye ya da kendisi üzerinden beslenmeye evrimleşmiş diğer türler bulunmadığından canlı, alandaki kaynakları herhangi bir kısıtlayıcı etken olmaksızın tüketerek çoğalabilmektedir (Özdemir vd, 2007).

Yukarıda değinildiği çerçevede; yabancı tür ve istilacı yabancı tür şeklinde bir ayrıma gidilerek her iki kavram için farklı tanımlamalar yapılabilmektedir. Yabancı tür kavramı geçmişte ya da günümüzde kendi doğal çevrelerinin ve (doğal olarak yerleşemeyecekleri ya da doğrudan veya dolaylı olarak tanıştırılma ya da insan müdahalesi dışında istila edemeyecekleri) yayılma potansiyelinin dışında kalan alanlarda yaşayan (yerli olmayan, yabancı, egzotik) türleri, alt türleri ya da taksonları ifade etmektedir. İstilacı yabancı tür ise, “Doğal ya da yarı doğal ekosistemler ya da habitatlara yerleşen, yerleştikleri bölgelerde sayı ve kapladıkları alan bakımından giderek artarak değişime yol açan ve sonuç olarak doğal biyolojik çeşitliliği tehdit eden türler” şeklinde tanımlanmaktadır (IUCN, 2012).

Denizel İstilacı Türler Ve Yayılma Yolları

Deniz habitatları farklı hayvan, bitki ve mikroorganizma türlerine ev sahipliği yapmakta, bu türler birbirlerinden ayrı bölgelerde, doğal engellerle ayrılmış bir şekilde gelişmektedir. Fakat denizcilik, havayolu seyahati ve diğer ulaşım ya da ulaştırma gibi yöntemlerle insanlar söz konusu engelleri aşmayı başarmıştır. Sonuç olarak türler bugün doğal sınırlarını geçerek yeni bölgelere göç edebilmektedir. En küçüğünden en büyüğüne, tüm organizmalar birer istilacı olabilmektedir (IUCN, 2018).  

Dünya genelinde balıklar, yengeçler, midyeler, istiridyeler, mercanlar, deniz fıskiyeleri, deniz yosunları, deniz çayırları ya da bataklık çayırları ve hastalığa neden olan mikroskobik patojenler farklı bölgelere tanıştırılmalarının ardından ciddi zararlara yol açan deniz canlılarından bazılarıdır. Taraklı denizanası, deniz salyangozu, katil yosun, su sümbülü en tehlikeli; balon balığı, aslan balığı, sokar balığı ve zehirli omurgasızlar (deniz kestanesi, deniz çıyanı) en zehirli istilacılar arasındadır.

Tanıştırılmış türler olarak da tanımlanan istilacı yabancı türlerin yayılmaları kasıtlı (istemli) ve kasıtsız (istemsiz) tanıştırma şekilde olabilmektedir. İstemsiz tanıştırmalarda türler, ticaret, seyahat ve ulaşım gibi nedenlerle birer otostopçu ya da kaçak yolcu olarak yeni alanlara giriş yapmaktadır. Bu tanıştırma genellikle büyük gemilerden kaynaklanan balast sularının taşınması ve gemiler, yatlar ve küçük teknelerin gövdelerine yapışarak seyahat etme şeklinde gerçekleşmektedir. Özellikle balast sularının taşınması günümüzün tür tanıştırmalarının birinci nedeni olarak görülmektedir (IUCN, 2018).

Balast suyu, tüm gemilerde, özellikle tanker ve dökme yük taşıyan gemilerde, boş seyir veya gerekli olduğunda, balast tanklarına alınan ve temel olarak gemi dengesini korumaya, yapısal gemi bütünlüğünün deniz koşullarında tehlikeli bir duruma gelecek zorlamalardan kaçınılmasına yönelik bir ağırlık olarak kullanılan deniz suyuna verilen isimdir (Körpe, 2009). Gemiler bu şekilde kirlilik içermeyen ancak içerisinde milyonlarca farklı mikroorganizma ve patojen içeren deniz suyunu ait olmadığı alanlara taşımaktadır. Gemilerin balast sularıyla taşınan türler; bakteriler ve diğer mikroorganizmalar, planktonlar, küçük omurgasızlar ve yumurtalar olabileceği gibi kistler ve larvalar gibi çeşitli türlere ait organizmalar da olabilir. Deniz canlılarının hemen hemen tüm türleri hayat çevrimlerinin bir bölümünde planktonik olmaktadır. Bu yüzden, ergin halde tanklara giremeyecek kadar büyük olan birçok tür gemilerin balast alım devrelerinden ve pompalarından planktonik haldeyken giriş yaparak her tarafa rahatlıkla yayılabilmektedirler (Aşıkoğlu,  2014). Dünya ticareti gereği her yıl yaklaşık olarak 12 milyar ton balast suyu yer değiştirirken sadece balast suları ile herhangi bir anda tüm dünyada biyo-coğrafik bölgeler arasında taşınan farklı tür sayısı 7000-10.000‘i bulmaktadır, hatta geçebilmektedir (Tokuş, 2019).

Deniz taşımacılığı kaynaklı yabancı tür taşınmasının bir diğer şekli “yapışma”dır. Birçok yabancı tür gemilerin alt kısımlarına ya da gövdelerine tutunmakta ve uzun mesafelerde seyahat edebilmektedir. Güney Pasifik ya da Hint Okyanusu adaları gibi bazı bölgelerde ise gemi gövdeleri, balast sularından daha önemli bir taşıma mekanizmasıdır. Yabancı organizmaların gövdeye yapışmasını önlemek amacıyla geçmişte tributilin içeren boyalar kullanılmış, fakat bu boya türünün kullanımı birçok ülkede çevresel nedenlerle sonlandırılmıştır (IUCN, 2018).

Doğal bir engelin kaldırılması yolu ile de kasıtsız tanıştırma gerçekleşebilmektedir. Coğrafi engellerle ayrılmış olan su ortamları abiyotik koşullar bakımından (iklim, tuzluluk vb.) farklı olmalarından dolayı farklı türleri barındırır. Ancak bu engel kaldırıldığında iki taraftan da canlı türleri geçiş yapar. Yeni ortama uyum sağlayabilen türler bu ortama yerleşerek yerli türlerle rekabete girerler ve çoğunlukla kazanan yabancı türler olur (Polat vd., 2011).

Süveyş Kanalı’nın 19. yüzyıl sonlarına doğru açılması ve Aswan Barajı’nın Nil nehri üzerinde kurulması sonucunda, tropikal özellikli Kızıldeniz ile subtropikal özellikli Akdeniz arasındaki coğrafik engeller kalkmış ve böylece Hint-Pasifik kökenli türler Doğu Akdeniz’e göç etmeye başlamıştır (Ergüden vd.,2015). Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla 986 yabancı tür Akdeniz’e gelmiştir. Doğu Akdeniz’de 775 tür yabancı tür varken, ülkemizin Doğu Akdeniz sularında ise, yabancı tür sayısı 450’ye yaklaşmıştır. Akdeniz’de bu türlerin yaklaşık %70’i Süveyş Kanalı ile gelirken, Karadeniz’e gelen yabancı türlerinde yaklaşık %80’i balast sularıyla gelmiştir (Uysal, 2016).

Kasıtlı tanıştırmalar ise, organizmaların planlı bir şekilde taşındığı tanıştırmalardır. Av sayısının arttırılması amacıyla salıverilen balık türleri, çamur tabakalarının ya da kumulların yönetimi için farklı bölgelere tanıştırılan bitkiler kasıtlı tanıştırma örnekleridir. Deniz canlıları yetiştiricilik amacı ile de farklı bölgelere tanıştırılabilmektedir. Bu durum iki şekilde tehlike arz etmektedir. Taşınan türler bulundukları yerlerden kaçabilmekte ve yerli türler, ekosistem işlevleri ya da geçim kaynakları için birer tehdit haline gelebilmektedir. Taşınan stoklarda bulunan patojenler ya da parazitler ise yine yerli ve ticari amaçla kullanılan türlere bulaşabilmekte ve hatta insan sağlığını riske atabilmektedir (IUCN, 2018).

Denizel İstilacı Yabancı Türlerin Etkileri

İstilacı türlerin vermiş oldukları zararlara ilişkin birçok örnek vermek mümkündür. Göçebe denizanası ( Rhopilema nomadica) Akdeniz’e Süveyş Kanalı üzerinden giriş yapmıştır. Bu tür, her yaz mevsiminde Doğu Akdeniz kıyılarında geniş sürüler halinde ortaya çıkmaktadır. Bazı örneklerde metre kare başına 25 denizanasının düştüğü, 1 km uzunluğunda bir ‘denizanası şeridinin’ oluştuğu görülmüştür. Bu denizanaları ve benzeri canlılar balık ağlarının gözlerini tıkamakta, balıkçılara zarar vermektedir. Karadeniz’de bilinen en büyük tehditlerden biri, 1980’li yılların başında Kuzey Denizi’nden balast suları ile Karadeniz’e ulaşan Amerikan Kteneforu’dur (Mnemiopsis leidyi). Genel olarak balık yumurtası, balık larvası ve balıkların beslenmesinde ticari olarak önem taşıyan zooplanktonlarla beslenen bu türün Karadeniz’deki bu denli yoğun mevcudiyetinin bölge ekosistemine ve ekonomisine etkisi yıkıcı düzeyde olmuştur (Akdoğan, 2018). Mnemiopsis’in varlığından en çok etkilenen türlerin başında balıklar gelmektedir. Bu türün istilası Karadeniz’deki olumsuz ekolojik durumlarla birleşince 1980’lerden itibaren zooplankton yetersizliği nedeniyle ilk olarak balık boylarında küçülmeye ve daha sonraki yıllarda stoklarda önemli miktarlarda azalmaya neden olmuştur (Özdemir vd, 2007).

İstilacı denizanalarının olumsuz etkileri sadece balıkçılık ve biyoçeşitlilik üzerinde değildir. Yerli ve yabancı turistler zehirli ve yakıcı denizanaları ile temas etmesi halinde özellikle yaşlı ve bebekler başta olmak üzere ciddi sağlık sorunları yaşamaktadırlar. Bu durum deniz turizmini olumsuz etkilemektedir (TUDAV, 2017).

Balast suları nedeniyle meydana gelen en yıkıcı olaylardan biri de 1991 yılında Vibrio Cholera mikrobu taşıyan balast sularının Peru’da boşaltılması ve bu mikrobun Peru’da içme sularına karışması sonucu olmuştur. İçme sularına karışan bu mikroptan dolayı 1 milyona yakın insan etkilenmiş ve 10.000’den fazla insan ölmüştür (Akdoğan, 2018).

Çevreye, ekonomiye ve insan sağlığına zarar veren diğer bir olgu ise, ‘kırmızı gelgit’ olaylarıdır. Kırmızı gelgitler, dinoflagellatlar olarak bilinen ve güçlü bir zehir üreten mikroskobik yosunlarda yaşanan patlamayla birlikte ortaya çıkmaktadır. Bu zehirler istiridye, deniztarağı ya da midye gibi süzücü türlerde birikmekte ve bu ürünlerle beslenen insanları zehirleyebilmektedir (IUCN, 2018). Yine Akdeniz’deki istilacı yabancı türlerden biri olan balon balıklarının tüketilmesi nedeniyle birçok zehirlenme ve ölüm vakası yaşanmıştır.

Örneklerden hareketle istilacı yabancı türlerin yaratmış oldukları etkileri çevresel etkiler, ekonomik etkiler, insan sağlığı ve refahına yönelik etkiler olmak üzere üç ana başlık altında toplamak mümkündür. İstilacı türlerin yerli türleri avlamaları, yaşam alanlarını tahrip etmeleri ve onlarla aynı ortamda rekabet halinde olmaları gibi yerli türler üzerinde yaratmış oldukları baskılar, doğal biyoçeşitlilik kaybına neden olarak çevre üzerinde olumsuz etki yaratmaktadır. Yaymış oldukları parazitler, hastalıklar, gıda maddesi olarak tüketildiklerinde zehirlenmelere ve hatta ölüme neden olabilmeleri insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileridir. Balıkçılık ve turizm faaliyetlerini sekteye uğratmaları ülke ekonomileri için yaratmış oldukları olumsuz etkilerdir. Dolayısıyla denizel istilacı yabancı türlerle mücadele biyoçeşitliliğin korunması, insan sağlığı ve refahı, ekonomik kayıpların önlenmesi bakımından oldukça önemlidir.

Yukarıda da değinildiği gibi, istilacı yabancı türlerin yayılmalarında en önemli etken balast sularıdır. Balast tanklarındaki su ile taşınan zararlı sucul istilacı türlerin verdikleri zararların boyutlarının ciddi olduğunun farkına varılması ile ulusal ve uluslararası düzeyde pek çok düzenleme ve çalışmalar yapılmıştır. Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) tarafından 2004 yılında üye ülkelerin imzasına açılan ve 9 Eylül 2017 tarihinde yürürlüğe girmek için gerekli şartları yerine getiren Gemi Balast Suları ve Sedimanlarının Kontrolü ve Yönetimi Hakkında Uluslararası Sözleşme (BWMC) ile balast suyu arıtma sistemlerinin gemilerde kullanılması zorunlu hale gelmiştir (Akdoğan, 2018). IMO Balast Suyu Sözleşmesi’nde, balast suyu yönetimi ‘Balast Suyu ve Sedimanı içerisindeki Zararlı Sucul Organizmaların ve Patojenlerin temizlenmesi, deşarjı veya alınmasının önlenmesi veya zararsız hale getirilmesi amacıyla tek başına veya birleşik olarak yapılan mekanik, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemler’ olarak tanımlanmaktadır. Gemi üzerinde balast suyu yönetimi burada belirtilen amaçla gemide yapılan uygulamaların tamamını içermektedir (Güney, 2018). Türkiye, 13-17 Ekim 2014 tarihleri arasında düzenlenen Deniz Çevresini Koruma Komitesi (MEPC) 67. Dönem toplantılarında sözleşmeyi imzalayarak, sözleşmeye taraf olan 43’üncü ülke olmuştur (Akdoğan, 2018).

Ülkemiz açısından istilacı denizel yabancı türlerle mücadele hususunda atılan önemli bir adım da “Önemli Denizel Biyolojik Çeşitlilik Alanlarında İstilacı Yabancı Türlerin Tehditlerinin Değerlendirilmesi Projesi” olmuştur. Kısaca “Denizel İstilacı Yabancı Türler Projesi” olarak adlandırılan proje, istilacı yabancı türlerin önlenmesi, tespit edilmesi, kontrolü ve yönetiminde güçlendirilmiş kapasiteler ve yatırımlarla deniz ve kıyı ekosistemlerinin direncinin artırılması hedefi ile Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile işbirliği içinde Küresel Çevre Fonu (GEF) finansal desteği ile yürütülmektedir.  Bu gelişmeler istila ile mücadelede ülkemiz açısından önemli adımlar olmakla birlikte denizel istilacıların ülkemiz turizmi ve balıkçılığına etkileri üzerine üniversitelerimizin daha çok eğilmesi gerektiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Ayrıca istilacı yabancı türlerin yayılmalarında iklim değişikliğinin de etkisi olduğu, dolayısıyla istilacılar ile mücadelenin sadece denizler ve deniz taşımacılığı özelinde getirilen düzenlemeler ile sınırlı kalmayacak şekilde bütüncül bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini belirtmek yerinde olacaktır.

Kaynakça:

  • Akdoğan, H. (2018),  “Gemi Balast Suyu Arıtım Cihazlarının Tip Onay testlerinin Ülkemizde Yapılmasının Sağlanması ve Getirisinin Analizi” Denizcilik Uzmanlığı Tezi, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Deniz ve İçsular Düzenleme Genel Müdürlüğü, Ankara.
  • Aşıkoğlu, B. (2014), “Gemi Balast Suyu ile Yayılan İstilacı Türlerin Bertarafı İçin Alternatif Yöntemler” Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Anabilim Dalı, İstanbul.
  • Ergüden, D. (2015). “Türkiye Denizlerinde Dağilim Gösteren Hint Pasifik Kökenli Balık Türleri ve Etkileri” 18. Sualtı Bilim ve Teknoloji Toplantısı 14-15 Kasım 2015 Urla, İzmir
  • Güney, C.B., (2018). “IMO Balast Suyu Sözleşmesi’ne Göre Gemilerde Balast Suyu Yönetimi ve Güncel Değişiklikler” GİDB Dergi, 2018, Sayı: 12
  • Internatıonal Union for Conservation of Nature (IUCN), (2018). Denizdeki Tehlike: Denizlerdeki İstilacı Yabancı Türler
  • Internatıonal Union for Conservation of Nature (IUCN), (2013). Denizel İstilacı Yabancı Türler MEDPAN Network Stratejisi.
  • Körpe, Ö. (2009), “Balast Suyu Yönetimi” Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Deniz Ulaştırma İşletme Mühendisliği Anabilim Dalı, İstanbul.
  • Özdemir, G., Ceylan, B., 2007. Biyolojik İstila ve Karadeniz’deki İstilacı Türler. SÜMAE YUNUS Araştırma Bülteni, 7:3 Eylül 2007.
  • Polat, N. (2011). “İstilacı Balık Türleri ve Hayat Stratejileri”. Karadeniz Fen Bilimleri Dergisi, 2011, Cilt: 1, Sayı: 4
  • Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV), (2017). 2017 Yılı Türkiye Denizleri Raporu
  • T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (TOB) (2018) Türkiye’deki En Tehlikeli İstilacı Yabancı Türler ve Türkiye’deki Zehirli Denizel Yabancı Türler Raporu.
  • Tokuş, M. (2019).  “Kuru Yük Gemisine Balast Suyu Arıtma Sistemi Entegrasyonu ve Yaşam Döngüsü Maliyet Analizi” Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Gemi İnşaatı ve Gemi Makineleri Mühendisliği Anabilim Dalı, İstanbul.
  • Uysal, İ. (2016). Türkiye Denizlerinde Yabancı Türler ve İstilacı Yabancı Türler GEF VI Projesi, I. Ulusal Denizlerde İzleme ve Değerlendirme Sempozyumu, 21-23 Aralık 2016.
Yorum Yaz