Çöpe Attığımız Servet-2: Sürdürülebilir Bir Atık Yönetim Modeli için Öneriler
Emine Bilgen EYMİRLİ
Uzman
Yeşil Büyüme Politikaları Birimi
bilgen.eymirli@izka.org.tr
Bir toplumun sürdürülebilirlik konusunda ne kadar yol aldığını atıklarıyla nasıl başa çıktığına bakarak söyleyebiliriz. Günümüzde küresel etkilere sahip yerel bir sorun olarak atık yönetimi tüm ülkelerin sürdürülebilirlik çalışmalarının merkezinde yer alıyor. Pek çok ülkenin yeşil büyüme hedefleri arasında yer alan sürdürülebilir atık yönetimi; kaynakların verimli kullanımına, atıkların ekonomik ve çevresel faydalar gözetilerek bertaraf edilmesi prensibine dayanmakta. Bu yaklaşımda atık, bertaraf edilmek istenen ve çöp diye adlandırdığımız maddelerden ziyade, geri kazanılan ve ekonomik değeri olan kaynaklar olarak kabul edilmekte.
Ülkelerin atıklarını bütüncül ve çevreye zarar vermeden bertaraf etme çabalarının 90’lı yıllarda başladığını görmekteyiz. Başta AB ülkeleri olmak üzere çeşitli yasalar, direktifler, anlaşmalar, stratejiler ile atık yönetiminin çerçevesi, uygulama standartları ve ulaşılmak istenen ortak hedefler belirlenmiş durumda. Ortak yasal mevzuat ve hedeflere sahip olsalar bile ülkelerin atık yönetimi konusundaki başarıları oldukça değişkenlik göstermekte. Bugün bazı ülkelerde üretilen atığın çok büyük bir kısmı yeraltına gömülürken bazı ülkelerde ise önemli bir bölümü geri kazanılıyor. Peki, neden bazı ülkeler atık yönetimi konusunda daha başarılı olurken diğerleri istedikleri hedeflere ulaşamıyor?
Başarılı örnekleri incelediğimizde; atık yönetim hiyerarşisi temel alınarak kentlerin özel ihtiyaçlarını karşılayan, yerele özgü tasarlanmış bir atık yönetim sistemi oluşturmanın atık yönetim performansını etkileyen en önemli unsur olduğunu görmekteyiz. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından geliştirilen atık yönetim hiyerarşisi, atık bertarafına yönelik stratejileri çevresel açıdan en çok tercih edilenden en az tercih edilene kadar sıralıyor. Hiyerarşiye göre azaltma, yeniden kullanma ve geri dönüşüm/kompostlama etkin bir atık yönetim sisteminde öncelikli olarak yer verilmesi gereken yöntemler. Atık oluşumunu önleme ve azaltma ideal bir atık yönetiminde ilk olarak düşünülmesi gereken; aynı zamanda daha az kaynak kullanarak toplanacak, taşınacak ve bertaraf edilecek atık miktarının azaltılmasını sağlayan en akıllıca seçenek. Kaynağında azaltılamayan veya yeniden kullanılamayan atıklar için uygulanacak en uygun seçenek ise geri dönüşüm veya kompostlama iken geri dönüştürülemeyen veya kompost yapılamayan atıklar için enerji geri kazanımı uygun bir yöntem olarak görülmekte. Depolama ise sadece önlenmesi, azaltılması, tekrar kullanımı, geri dönüşümü ve yakılarak enerji elde edilmesi mümkün olmayan atıklar için uygulanacak bir yöntem ve son tercih olarak ele alınmalı.
Atık hiyerarşisinin ülkelerin atık yönetim uygulamalarında benimsenmesi 2008 yılında yürürlüğe giren ve 2020 yılına kadar belediye atıklarının %50’sinin geri dönüştürülmesi hedefini ortaya koyan AB Atık Çerçeve Direktifi ile başlıyor. Elbette bir kent için mevcut atık yönetim faaliyetlerine atık hiyerarşisini entegre etmenin ve uygulamanın kolay olmadığı çok açık; bunun için yeni yasal düzenlemeler getirilmesine, veri toplama ve izleme sistemleri kurulmasına ve farklı atık türleri için toplama ve ayırma altyapılarına ihtiyaç duyulmakta. Finansmana erişim zorlukları, yetersiz sosyal katılım, teknik bilgi ve beceri eksikliği, planlama ve yasal mevzuat altyapısındaki boşluklar genel olarak atık yönetim uygulamalarında karşılaşılan temel sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Yine de bilinen ve tek tip yaklaşım yerine yerelin ihtiyaçlarına uygun, sosyal yapısı ile uyumlu atık yönetimi stratejilerinin başarılı sonuçlar ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Ülkelerin atık yönetimi konusundaki ilerlemelerinin göstergesi olarak kabul edilen geri dönüşüm oranlarına baktığımızda; Almanya, Avusturya, Güney Kore, Galler ve İsviçre’nin geri dönüşümün liderleri konumunda olduğunu görmekteyiz (Şekil 2).
Birbirinden farklı öncelikleri, teknoloji tercihleri, yasal düzenlemeleri olmasına karşın söz konusu ülkelerin ortak yaklaşımlar benimsediklerini söyleyebiliriz. Yüksek geri dönüşüm oranına sahip ülkelerin büyük bölümünde karışık belediye atıklarının ve organik atıkların düzenli depolanmasına yönelik yasakların uygulandığını görmekteyiz. Bunun yanında atık grupları değişmekle birlikte, geri dönüştürülebilir atıkların ve organik atıkların mutlaka ayrı toplandığı sistemler bulunuyor. Geri dönüşüm oranlarını artırmak üzere, hane halkının kaynağında ayırma çabalarını desteklemek amacıyla geri ödeme yapan atık getirme sistemleri, atık vergisinden indirim sağlayan kartlı sistemler gibi depozito uygulamalarının da yaygın olarak kullanıldığını görüyoruz. Öne çıkan ülkelerin genelinde “kirleten öder” prensibinin benimsendiğini ve hane halklarının da ürettikleri atıklardan sorumlu tutulduklarını söylemek mümkün. Bunun yanında her ülkenin kendi ihtiyaçları doğrultusunda hayata geçirdiği ve ülkelerin başarısına katkı sağlayan çok çeşitli atık yönetim uygulamaları bulunmakta (Tablo 1).
Tablo 1. Geri dönüşüm oranı yüksek ülkeler ve öne çıkan uygulamalar (EEA, 2016b)
Ülkemizde ise toplanan atıkların sadece %12’si geri dönüşüme gönderilmekte, hanelerde karışık olarak biriktirilen evsel atıklar yerel yönetimler tarafından karışık olarak toplanarak depolama tesislerinde toprağa gömülmekte. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, 2012 yılında atıkların kaynağında ıslak ve kuru olmak üzere ikili sisteme göre ayrılmasına ve ayrı toplanmasına ilişkin bir düzenleme yaptığını biliyoruz. Bunun yanı sıra 2015 yılında yayınlanan Atık Yönetimi Yönetmeliği’nde de atıkların kaynağında toplanmasına, geri kazanımın özendirilmesine, geri dönüşüme yönelik altyapının kurulmasına ilişkin pek çok hüküm bulunmakta. Yasal düzenlemelerle desteklenmesine rağmen neden atıklarımızı geri dönüştüremiyoruz?
Atıkların toplanması, arıtılması, depolanması, depolama sonrası çevresel sorunların ortadan kaldırılması gibi süreçleri içeren mevcut atık yönetim sistemleri yerel yönetimler açısından önemli bir mali yük oluşturmakta. Bütçelerinin büyük bölümünü atık yönetim hizmetlerine ayıran yerel yönetimler geri dönüşüm için gerekli altyapının kurulması ve işletilmesi maliyetlerini karşılama ve kalifiye personel yetiştirme konusunda yetersiz kalmakta. Örneğin ambalaj atıklarının ayrı toplanması süreci İstanbul, İzmir, Ankara gibi bazı büyükşehirlerde pilot ölçekli çalışmalarla yürütülmekte, on yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen yetkilendirilmiş kuruluşlar ve belediyeler arasında yetki devirleri sorunu yaşanmakta, atık veri sistemleri kurulamamakta, sayısı ve içeriği takip edilemeyen saha ekipmanları kontrol edilememekte. Sonuç olarak geri dönüşüm açısından oldukça önemli bileşenleri içeren ambalaj atıkları ülke genelinde sistematik olarak toplanmamakta ve düzenli depolama sahalarına gömülmekte.
Bu noktada sürdürülebilir bir atık yönetim modeline geçiş için ilk adımın, yerel yönetimlerin kendi kentlerinin mevcut atık kompozisyonuna göre atık hiyerarşisini gözeterek farklı atık türleri için uygun yöntem ve teknolojileri içeren atık stratejileri geliştirmeleri olduğunu söylemek mümkün. Buradaki kritik nokta; her atık kolunun aynı şekilde bertaraf edilemeyeceğini göz önünde bulundurarak, atık türlerine göre ayrı stratejilerin geliştirilmesidir.
Atık hiyerarşisi prensipleri temel alınarak öncelikle atığın azaltılması ve yeniden kullanımını teşvik edecek çevre dostu ürün tasarımı kullanımı, hane halkı için çöp vergisi gibi uygulamaları hayata geçirmemiz gerekiyor. Yerel yönetimlerin ürettikleri atık kompozisyonuna uygun olacak şekilde farklı atık türlerinin kaynağında ayrıldığı, ayrı toplandığı ve geri dönüşüm tesislerinde sınıflarına ayrılarak endüstriyel hammadde elde edildiği altyapının ivedilikle oluşturulması gerekmekte. Kaynağında ayrı toplama her ne kadar ilk yatırım, eğitim gibi maliyetleri içerse de karışık toplanan atıkların tüm atık kollarına yeniden ayrılması ve işlem görmesi yaklaşımından daha az maliyetli bir yöntem.
Halkın katılımı ve istekliliği, kaynakta ayırma sürecinin başarısında önemli rol oynuyor. Bu alanda yerel yönetimlerin STK’ları, eğitim kuruluşlarını ve medyayı dahil ederek yürüteceği bilinçlendirme kampanyaları, ilköğretimden itibaren atık yönetiminin eğitim müfredatına dahil edilmesi gibi uygulamalar yürütülebilir. Farkındalık çalışmalarının yanında atık ayırma ekipmanlarının erişilebilirliğinin artırılması ve üreticiler için sürecin teşvik edilmesi de gerekli. Bu noktada yerel yönetimler tarafından öncelikle mevcut durumda anonim olarak belirli bir sistem dışında yerleştirilen atık ayırma ekipmanlarının hane halkının kolaylıkla ulaşabileceği şekilde bina içlerine, kaldırım kenarlarına ya da belirlenen atık getirme noktalarına yerleştirilmesi, sayılarının artırılması ve çeşitli yazılım ya da donanımlar kullanılarak takip edilmesi konularında çözümler üretilmesi gerekmekte. Atık üreticilerinin geri ödeme veya alışveriş indirimi sağlayan atık getirme merkezleri, vergi indirimi sağlayan kartlı sistemler gibi uygulamalar ile teşvik edilmesi de halkın sürece katılımı için etkin uygulamalar olabilir.
Mevcut atık toplama ve ayırma süreçlerinde geri dönüşümün %30’undan sorumlu olabilecek gayri resmi bir geri dönüşüm sektörünün olduğu tahmin ediliyor (EEA, 2016b). Etkin bir atık yönetim sisteminin planlaması ve işletilmesi aşamalarında geri dönüşüm sektöründe yer alan işletmelerin, sokak toplayıcılarının, hurdacıların mutlaka sürece dahil edilmesi ve kontrol edilmesi gerekli.
Güçlü bir atık yönetimi, atığın toplanmasından işlenmesine, geri dönüştürülmesine, enerji elde edilmesine ve nihai olarak depolanmasına kadar geçen süreçte ciddi altyapı ve teknoloji yatırımlarına ihtiyaç duymakta. Bazı tür atıklara getirilen depolama ve yakma yasaklarının, depolama alanlarına yönelik vergilerin uygulanabilmesi, atık gruplarına göre ayrı tasarlanmış atık işleme, ayırma, arıtma ve bertaraf tesislerinin kurulması, mevcutların modernize edilmesi ya da kapasitelerinin artırılması gerekiyor. Mevcut atık yönetim çalışmalarının oluşturduğu yüksek maliyetleri üstlenen yerel yönetimlere gerekli altyapıyı kurma konusunda devlet desteği sağlanması; hibe, kredi ya da teşvik programlarının oluşturulması da önem arz etmekte.
Kaynakça:
- EPA (2020). “Best Practices for Solid Waste Management: A Guide for Decision-Makers in Developing Countries”, US Environmental Protection Agency.
- EEA (2016)a. “Municipal Waste Management Across European Countries”, European Environment Agency.
- EEA (2016)b. “Municipal Waste Management Country Sheet-Turkey”, European Environment Agency.
- Enomia (2018). “Recycling – Who really leads the world? Identifying the World’s Best Municipal Waste Recyclers”, European Environmental Bureau.
- EPA (2021). US Environmental Protection Agency.
- AGED (2018). “Ankara, Diyarbakır, Gaziantep ve İzmir Katı Atık Depolama Alanlarında Yapılan Katı Atık Karakterizasyon Çalışması”, Atık Kâğıt ve Geri Dönüşümcüler Derneği, İstanbul.
- ÇŞİM (2020). “İzmir Çevre Durum Raporu”, İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü.
- ÇŞİM (2020). “İzmir İl Sıfır Atık Yönetim Sistemi Planı”, İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü.