/  Yeşil Büyüme   /  Sürdürülebilir Üretimin Lokomotifi: Temiz Üretim Merkezleri – Türkiye ve Dünya Uygulamaları

Sürdürülebilir Üretimin Lokomotifi: Temiz Üretim Merkezleri – Türkiye ve Dünya Uygulamaları

Emine Bilgen EYMİRLİ
Uzman
Yeşil Büyüme Politikaları Birimi

bilgen.eymirli@izka.org.tr

Aşırı kaynak kullanımı ve kirleticilerin etkisiyle ekosistemlerin geri dönülemez biçimde hasar görmesi sadece çevresel değil, insan yaşamını tehdit eden küresel bir sorun haline gelmiş bulunmakta. Ekonomik ve sosyal gelişmenin devamlılığı açısından kaynakların kontrolsüz kullanımına dayanan, çevresel etkileri yüksek geleneksel üretim ve tüketim yöntemlerini terk eden ekonomik sistemlere geçmek zorundayız. Bu noktada sürdürülebilir üretim ve tüketim, 21. yüzyıl ekonomisinin itici gücü olarak kabul edilmekte ve gelecek nesillere daha yaşanabilir bir dünya sunmak adına sürdürülebilir kalkınma yolunda tüm dünyanın benimsediği ortak bir sosyal hedef haline gelmiş bulunmakta.  

İlk olarak 1987 yılında yayınlanan Ortak Geleceğimiz raporu ile gündeme gelen sürdürülebilir üretim yaklaşımının Rio Konferansı sonrasında küresel politika gündemine girdiğini görüyoruz. Sürdürülebilir üretimin farklı bakış açıları ve hedeflere sahip bireylerden ulusal hükümetlere ve uluslararası kuruluşlara kadar çok sayıda paydaşı ilgilendiren ve teknik uzmanlaşma gerektiren yapısı, kavramın uygulanması ve yaygınlaşması sürecinde uluslararası kalkınma kuruluşları tarafından farklı perspektiflerden ele alınmasını ve farklı araçlar geliştirilmesini sağlıyor. Nitekim 1989 yılında “sürdürülebilir bir şekilde nasıl üretilir ?” sorusunun cevabı olarak Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (UNEP), “temiz üretim” kavramını duyurarak yaygınlaşmasına yönelik girişimler başlattığını görmekteyiz. 

Temiz üretim; hammadde ve enerjinin verimli kullanımını ve atıkların azaltılmasını sağlayan, teknoloji ile üretim süreçlerini iyileştiren, çevresel etkileri azaltan ve toplumsal fayda sağlayan bütünleşik ve önleyici bir strateji olarak tanımlanıyor. Başlangıçta “boru sonu kirlilik kontrol yöntemlerine” alternatif olarak ortaya çıkan temiz üretim, üretim süreçlerine yönelik bir dizi önleme tekniğini ifade etmekteydi. Sadece kaynakların verimli kullanımı ve atık azaltmanın ötesinde bugün ise temiz üretim, ürün ve hizmetlerin tasarımından iş sağlığı ve güvenliğine, tüketim alışkanlıklarından yaratılan toplumsal faydaya kadar tüm yaşam döngüsünü kapsamakta (TTGV, 2011).

Temiz üretim uygulamalarının yaygınlaşmasında 90’lı yıllarda başta UNEP, Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşlar, üniversiteler ve hükümetler tarafından yürütülen girişimlerin etkili olduğunu görmekteyiz. Yürütülen ilk programların sonuçları, temiz üretimin yaygınlaştırılması için üretim süreçlerine yönelik donanım ve teknolojik yenilikleri içeren uygulamaların ötesinde bütüncül bir süreç yönetiminin ve bunun için ulusal kapasite ve uzmanlığın geliştirilmesinin gerekliliğini ortaya koymaktaydı. Bu noktadan hareketle temiz üretime geçişin desteklenmesi, gerekli uzmanlık ve kapasitenin oluşturulması amacıyla UNIDO ve UNEP işbirliğinde 1995 yılında Ulusal Temiz Üretim Merkezleri Programı (NCPC) hayata geçirildi. Çin, Hindistan, Meksika, Tanzanya ve Zimbabwe, Çek Cumhuriyeti, Slovakya ve Brezilya temiz üretim merkezlerine ev sahipliği yapan ilk ülkeler oldu. Gelişmekte olan ülkelerin sanayi üretiminin %80’ine hizmet verecek şekilde yirmi temiz üretim merkezi kurulmasını hedefleyen program beklenenin üzerinde bir ilgi ile karşılandı. İlk kurulan merkezlerin başarısı üzerine kapsamı ve öncelikleri genişletilerek yeni ismiyle Kaynak Verimliliği ve Temiz Üretim Programı (RECP) olarak uygulanmaya devam edilen program 2015 yılında sona erdiğinde, 56 ülkede 58 adet kaynak verimliliği ve temiz üretim merkezi hayata geçirilmişti (UNEP-UNIDO, 2015). 

Ortak bir metodoloji ile kurulan ulusal temiz üretim merkezlerinin ilk yatırım maliyetlerinin ve işletme giderlerinin UNEP-UNIDO ve bağışçı devletler tarafından en az üç yıllık süreyle karşılandığını görmekteyiz. İlk on yıllık dönemde sağlanan başlangıç finansmanı desteğinin yaklaşık 100 milyon dolar olduğu bilinmekte. Merkezlerin büyük çoğunluğu üniversite, sanayi odası, teknik enstitü gibi ulusal bir kurum bünyesinde yarı-özerk bir yapıda faaliyet gösteriyor. Büyük bir kısmı kuruluş aşamasında proje geliştirme ve destekleme merkezi olarak hizmet veren temiz üretim merkezleri, bulundukları ülkenin ekonomik gelişmişliğine, sanayi sektörünün yapısına, imalat sanayinin kapasitesine, teknoloji ve kuluçka merkezlerinin varlığına göre çeşitlilik gösteriyor. Temiz üretim merkezlerinin çoğunun kuruluş aşamasında farkındalık oluşturma ve bilgi yaygınlaştırma, işletmelere eğitim ve teknik destek sağlama, temiz üretim fırsatlarının ortaya çıkarılmasına yönelik etüt ve saha analizleri gerçekleştirme ve politika oluşturma fonksiyonlarına sahip olduğu görülüyor. Ulusal düzeyde elde edilen deneyimler, bu yapıların sonrasında temiz üretim teknolojileri ve yatırım imkânlarının teşviki alanlarında da hizmet sunmaya başladığını göstermekte (Van Berkel, 2011).

Ulusal temiz üretim merkezlerinin 20 yıllık performanslarının sürdürülebilirlik, sunulan hizmetler, yıllık gelir, sektörel dönüşüm etkisi, atık azaltma, sağlanan ekonomik kazanç ve ve liderlik gibi çeşitli kriterler üzerinden değerlendirildiği bir araştırmada, merkezlerin beklentilerin büyük bir kısmını karşıladıkları belirtiliyor. Çalışmaya göre temiz üretim merkezlerinin önemli ölçüde sürdürülebilirliği sağlanmış durumda. Başlangıç aşamasında bağışçı ülkeden, merkezi hükümetten ve diğer fonlardan gelen kaynakları kullanırken günümüzde pek çok merkez hizmet gelirleriyle faaliyetlerini yürütmekte. Yerinde tesis etütleri ile eğitim ve teknik danışmanlık hizmetleri hemen hemen tüm merkezlerin en başarılı oldukları alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Yine aynı çalışma bir temiz üretim merkezinin yılda ortalama 20 temiz üretim etüdü gerçekleştirdiğini, 390 katılımcıya eğitim sağladığını ve 9 temiz üretim uzmanı yetiştirdiğini belirtiyor. Bununla birlikte sınırlı sayıda merkezin politika geliştirme, teknoloji transferi ve yatırım destekleme alanında etkili olduğunu görüyoruz (Luken vd., 2015).

Ulusal ölçekte iyi uygulamalar incelendiğinde; Çin’de ulusal ölçekte kurulan temiz üretim merkeziyle başlayan, sonrasında yerel, bölgesel ve sektörel düzeyde gelişen merkezlerin oluşturduğu temiz üretim ağı ön plana çıkmakta. NCPC kapsamında 1994 yılında kurulan ilk ulusal temiz üretim merkezinin ardından bölgesel ve sektörel temiz üretimi teşvik etmek için, arka arkaya bir dizi farklı fonksiyonlara sahip 35’i aşkın merkez hayata geçirilmiş durumda. İl düzeyinde oluşturulan yapılar akademik çalışmalarla işletmelere danışmanlık hizmetleri sunarken özellikle kömür, metalürji, kimya başta olmak üzere kirletici etkisi yüksek sektörlere yönelik kurulan temiz üretim merkezleri ise sektör özelinde temiz üretim teknolojisinin tanıtılması ve uygulanması konusunda çalışmalar yürütmekte (Changbo vd., 2015).

Temiz üretim merkezlerinin yıllık gelirleri üzerine yapılan araştırmalarda, merkezlerin yıllık ortalama 400 bin USD gelir elde ettiği belirtiliyor. Kore Endüstriyel Teknoloji Enstitüsü yılda 2,2 milyon USD geliriyle en fazla kazanan merkezlerin başında geliyor. KOBİ’lerin teknoloji altyapısını güçlendirmek amacıyla 1989 yılında hükümet desteğiyle kurulan enstitü bugün 291 milyon USD bütçesi ve 1.142 çalışanı ile Kore’nin en büyük araştırma enstitüsü konumunda. İleri üretim teknolojileri ve sürdürülebilir üretim sistemleri alanında Ar-Ge faaliyetleri yürüten merkez, aynı zamanda özel sektöre mali destek sağlamakta ve temiz üretim teknolojisi geliştirme, temiz üretim bilgi ağının kurulması, eko-endüstriyel parkların dönüşümü gibi ulusal ölçekli büyük programlara ev sahipliği yapmakta (KITECH, 2020).

Temiz üretim kavramının ortaya çıkışında Kuzey Amerika’da yürütülen girişimlerin de önemli bir katkısı olduğu biliniyor. 70’li yılların sonunda ABD Enerji Bakanlığı tarafından küçük ve orta ölçekli üretim tesislerinin verimsiz enerji kullanımından kaynaklanan gereksiz maliyetleri azaltmak amacıyla başlatılan Endüstriyel Teknoloji Programı (USDOE ITP) bu çabaların en bilinenlerinden.  Ülkenin mühendislik bölümleri bulunan farklı üniversitelerinin bünyesinde kurulan Endüstriyel Değerlendirme Merkezlerinin (Industrial Assessment Center-IAC) sayısı bugün 26’ya ulaşmış ve ülke çapında teknik danışmanlık hizmeti sunan entegre bir danışmanlık ağı haline gelmiş durumda. Beş yüzden az çalışanı ve yıllık 100 milyon USD altında satış geliri olan işletmelere ücretsiz danışmanlık sağlayan merkezler atık yönetimi, üretimde kaynak verimliliği ve enerji verimliliği uygulamalarının yanı sıra siber güvenlik bilincinin geliştirilmesi, akıllı üretim teknolojilerinin araştırılması ve kapsamlı enerji yönetim sistemlerinin uygulanması gibi alanlarda da hizmet sunmakta. Çözüm laboratuvarı gibi çalışan merkezlerin bugüne kadar 19.264 değerlendirme yürüttüğü ve 145.203 birleşik çözüm önerisi oluşturduğu ifade ediliyor (IAC, 2020).

Ülkemizde temiz üretim merkezinin hayata geçirilmesi 2013 yılını bulmakta. UNIDO, TTGV ve ODTÜ işbirliğiyle yürütülen Temiz Üretim Programı sonrasında sanayide temiz üretim çalışmalarını desteklemek, kapasite geliştirmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi bünyesinde yer alan Çevre Enstitüsü yeniden yapılandırılarak Temiz Üretim Teknolojileri Mükemmeliyet Merkezi (TÜTMM) hayata geçirildi. Enerji, atık su ve geri kazanım laboratuvarları ve eğitim sınıfları bulunan merkez çoğunlukla kaynak verimliliği ve temiz üretim etütleri ile eğitim faaliyetleri yürütmekte (TÜTMM, 2020). İşletme yapısı, yürütülen faaliyetlerin etkisi ve kapsayıcılığı göz önünde bulundurulduğunda, merkezin sanayi tesislerine doğrudan teknik danışmanlık sağlayan, teknoloji geliştiren ve bu alanda yatırımları ve girişimciliği destekleyen ideal yapıdan uzak olduğu söylenebilir.

Bugüne kadar elde edilen tecrübeler temiz üretim uygulamalarının yerelde çeşitlendirilmesinin ve yapılandırılmasının elde edilen başarıda önemli bir paya sahip olduğunu gösteriyor. Bugün kirlilik önleme merkezi, bölgesel temiz üretim merkezi, yeşil teknoloji merkezi gibi farklı isimler altında yerelde sürdürülebilir üretimin yaygınlaştırılmasına hizmet veren pek çok yapı bulunmakta. İhtiyaçları yerinde tespit eden ve çözümler üreten bu yapılar bölgesel Ar-Ge altyapısının güçlendirilmesinde, bilgi ve teknoloji üretilmesinde, eko-inovasyonun geliştirilmesinde ve yatırımların desteklenmesinde önemli bir role sahip. Sürdürülebilir üretimi destekleyen yerel yapıların kurulmasına yönelik çalışmalar son yıllarda hızlanmış olmakla birlikte ülkemizde henüz bölgesel bir merkez bulunmuyor. Bu noktada Ajansımızın önümüzdeki dört yıllık dönemde sürdürülebilir üretimi ve dijital dönüşümü yerelde desteklemek üzere hayata geçirmeyi planladığı Kaynak Verimliliği Merkezi, İzmir’in yeşil dönüşümünün lokomotifi olma yolunda.  

Kaynakça

  • Changbo, Z., Zi, L., Jingjun, L., Xiaoao, W. Yanying, B. & Gang, F. (2015). “Analysis on the Status for Cleaner Production in China”. 5th International Workshop on Cleaner Productıon Towards A Sustainable Transition, São Paulo, Brazil, 20-22 May 2015.
  • Grutter, J. & Egler, H.P. (2004). “From Cleaner Production To Sustainable İndustrial Production Modes”. Journal of Cleaner Production, 12, 249-256.
  • IAC (2020). U.S. Department of Energy, Industrial Assessment Centers.
  • KITECH (2020). Korean Institute of Industrial Technology.
  • Luken, R.A., Berkel, R., Leuenberger, H, & Schwager, P. (2015). “A 20-year retrospective of the National Cleaner Production Centres Programme”. Journal of Cleaner Production, 112, 1165-1174.
  • TTGV (2011). “Sanayide Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Kılavuzu: Yöntemler ve Uygulamalar”. Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı, Ankara.
  • TÜTMM (2020). Ulusal Temiz Üretim Merkezi.
  • UNIDO-UNEP (2015). “ National Cleaner Production Centres; 20 Years of Achievement”, United Nations Industrial Development Organization.  
  • Van Berkel, R. (2011). “Evaluation of the global implementation of the UNIDO-UNEP National Cleaner Production Centres (NCPC) Programme”. Clean Techn Environ Policy, 13, 161–175.
Yorum Yaz