Su Çerçeve Direktifinin Türkiye’de Su Yönetimine Etkisi
Özgen KÜÇÜKİL
Uzman
Yeşil Büyüme Politikaları Birimi
ozgen.kucukil@izka.org.tr
Günümüzde dünyanın başlıca problemlerini sıraladığımızda suyun ilk sırada yer aldığını görebiliriz. Nüfus artışlarının yaşanması, şehirleşme ve sanayileşme oranlarının yükselmesiyle birlikte su ihtiyacının artması doğal su kaynaklarının tüketilmesine, iklim değişikliğinden ötürü yağışların azalması ise su sıkıntısı yaşanmasına sebep olmaktadır. Su sıkıntısının gelecek yıllarda su krizine dönüşecek olması nedeniyle suyun en önemli stratejik kaynaklardan biri olacağı öngörülmektedir.
Yarı kurak iklim kuşağında bulunan Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değildir. Bu sebeple kısıtlı ve gittikçe azalan su kaynaklarının verimli kullanılması ve bir su yönetim planının oluşturulması gerekmektedir [1]. Kalkınma planları ve ulusal politika dokümanlarında; artan su tüketimi, su havzalarında yaşanan kirlenme ve kuraklık nedeniyle Türkiye’nin kullanılabilir mevcut su miktarının talebe cevap veremez duruma geldiği vurgulanmaktadır. Plan içerisinde; mevcut su durumunun yeteri kadar takip edilmemesi, denetim yetersizliği, ortak bir veri tabanının olmaması ve kurum/kuruluşlar arası koordinasyon eksikliği nedeniyle su yönetiminde sorunlar ile karşılaşıldığı ifade edilmiştir [2].
Türkiye’de mevcutta su yönetimi ile ilgili Belediyeler Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, Kıyı Kanunu, Çevre Kanunu, Su Ürünleri Kanunu gibi birçok kanun ve bunlarla beraber hazırlanmış yönetmelik, tüzük ve tebliğ bulunmaktadır. Suyun korunmasına ve kullanılmasına yönelik çalışmalar bu mevzuat dahilinde yürütülmektedir.
Mevcut durumda su planlamasının yasal bir çerçeve ile düzenlenmesi ve planlı bir şekilde yürütülmesi kaynak yönetimi için elzemdir. Türkiye’de su yönetimi konusundaki birçok yasanın olması ancak bunları tek bir çatı altında toplayacak geniş kapsamlı bir su yasasının bulunmadığı gerçektir [3].
Avrupa Birliği (AB) adaylık sürecinde olan Türkiye, müzakere sürecinde etkin bir biçimde AB mevzuatına ilgili Türk mevzuatını uyumlulaştırma çalışmaları yapmakta ve bu mevzuatın gerektirdiklerini iç hukukuna yansıtmakla yükümlüdür. Bu amaçla uyumlulaştırılmaya çalışılan başlıca konulardan biri de çevre politikasıdır. AB’nin 2000/60/AT sayılı Su Çerçeve Direktifi (SÇD) gereğince gerçekleştirilmesi gereken su mevzuatı çalışmaları, çevre politikası uyum çalışmaları kapsamında yer alan başlıca konular arasındadır [4].
Türkiye ilk aşamada Su Çerçeve Direktifi ve buna bağlı olarak mevzuatın uyumlaştırılmasını önceliklendirmemiş ancak zaman içerisinde mevcut sorunlara çözüm aramak adına bu direktifin gerektirdikleri üzerine çalışılmaya başlanmıştır. Mevcut su problemlerini çözmek adına birçok yönetmelik ve tebliğ hazırlanmıştır. Ancak hazırlanan bu mevzuat çalışmalarında suyun korunması, kullanımı ve yönetimine ilişkin bütüncül bir yaklaşım ortaya konamamıştır.
2011 yılında Türkiye Su Enstitüsü kurularak, su konusunda çalışan diğer kurumlarla birlikte ulusal bir su politikasının oluşturulmasına yönelik adım atılmıştır. Aynı zamanda uluslararası etkinliklerde bu politikaları savunarak, küresel su politikalarını şekillendirme çalışmalarına ülkemizin daha geniş ve etkili bir biçimde katılabilmesine olanak sağlamak için ulusal bir “fikir üretme kurumu” olarak destek verilmesi amaçlanmaktadır.
Su Çerçeve Direktifi (SÇD)
Avrupa Birliği Su Politikalarının tarihi gelişimi literatürde 3 aşamaya ayrılmış olup Su Çerçeve Direktifi (2000/60/EC) bunların en sonuncusu ve en gelişmişidir. 2000 yılında benimsenen bu direktif ile su ve su politikalarının yönetilmesi farklı bir boyut kazanmıştır. Bu kapsamda hazırlıklar başlatılmış ve 1995 ortasından 2000 yılına kadar çalışmalar sürmüştür. 22 Kasım 2000’de Su Çerçeve Direktifi kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Avrupa Birliği’nin su politikasının “anayasası” olarak kabul edilen Direktif, önemli yenilikler içermesinin yanında şimdiye kadar olan su politikalarının çerçevesini de oluşturduğu söylenebilir.
Direktif 8 ana hükümden oluşmakta olup bunlar: havzaların belirlenmesi, suların analizi ve izlenmesi, çevresel hedefler, alınacak önlemler, yönetim planları, idari tedbirler, maliyetin karşılanması ve kamuoyunun katılımı olarak sıralanmaktadır.
Su Çerçeve Direktifinin ana amacı iç yüzeysel sularının, geçiş sularının, kıyı sularının ve yeraltı sularının korunması için aşağıda belirtilen işlevleri gören bir çerçeve oluşturmaktır:
- Mevcut sularda durum iyileştirmesi yapılması ve iyi durumda bulunan suların mevcut durumunun korunması,
- Kıyı suları, yerüstü ve yeraltı suları olmak üzere bütün suları içerecek şekilde suyun korunmasına yönelik yapılacak düzenlemeler,
- Sürdürülebilirlik politikasına uygun olarak bütüncül şekilde Avrupa Topluluğu politikasının oluşturulması,
- Salım sınır değerleri ve kirlilik kontrolü için ortak bir yaklaşım belirlenmesi,
- Nehir havzalarına dayalı su yönetiminin oluşturulması,
- Suyu kirleten faktörlerin olması halinde temizlenme maliyetlerin karşılanması ilkelerine bağlı kalınarak su kullanımı ile ilgili ücretlerin belirlenmesi,
- Vatandaşların su yönetimine katılımlarının sağlanması ve su hukuku hakkında bilgilendirilmesi,
- Mevzuatın toparlanıp düzenlenmesinin sağlanması [4].
Su Çerçeve Direktifi aynı zamanda aşağıdaki ana özellikler ile yeni bir yaklaşım getirmektedir:
- Nehirler, göller, kıyı suları ve yeraltı suları olmak üzere tüm suları korumaktadır.
- Tüm su kütlelerinin iyileştirilmesine yönelik bir hedef koymaktadır.
- Nehir havzalarına dayalı su yönetimi ile su sistemlerinin politik sınırlarla çizilmesi engellenmektedir.
- Emisyon sınır değerleri ve kalite standartları için bütüncül bir yaklaşım getirmektedir.
- İlgili ülkeler ve kurumlar arasında sınırlar arası çalışma gerektirmektedir.
- Su yönetimi ile ilgili işlerde tüm kurumların, sivil toplum kurumlarının ve kamuoyunun da dahil olduğu katılımcı bir yaklaşım gerektirmektedir.
- Tarım, endüstri, evsel ve diğer tüm kirlilik kaynaklarının azaltılması ve kontrolünü gerektirmektedir.
- Su ücretlendirme faaliyetleri ve kirletenin ödemesi zorunluluğunu gerekli kılmaktadır.
- Çevreye bağlı olanların, çevre ile ilişkilerinin dengelenmesini amaçlamaktadır [5].
SÇD’nin getirdiği yeni unsurlardan en önemlisi bütüncül nehir havzası yönetimidir. Nehir havzalarının sınırlarının idari sınırlarla çoğunlukla çakışmaması sebebiyle farklı bölge ve ülkeler için ortak çalışmalar gerekmektedir. Nehir havzası yönetimine göre, havza sınırları politik sınırlara göre değil nehrin doğal sınırlarına göre ayrılarak yönetilecektir. Birden fazla Üye Devleti ilgilendiren nehir havzaları olması durumunda “uluslararası nehir havza bölgesine” bağlanacak olup yetkili bir otorite atanacaktır. Direktif bu konuda planlamayı üç aşamalı olarak öngörmektedir. Bu aşamalar, her havza bölgesinin karakteristik özelliklerinin analiz edilmesi, koruma tedbirlerinin belirlenmesi ve Nehir Havzası Yönetim Planlarının oluşturulmasıdır. Su Çerçeve Direktifinin savunduğu temel ilkelerden biri de “kirleten öder prensibi”dir [6].
Nehir havzası yönetim planı ise, herhangi bir nehir havzası için amaçlanan hedeflere ekolojik ve kimyasal yönden nasıl ulaşılabileceğini ve özel koruma alanlarının oluşturulabileceğine yönelik hazırlanan bir dokümandır. Plan, durum tespiti, mevcut yasal düzenlemelerin konan hedeflere ulaşmadaki etkinliği, yetersizlikler veya boşlukların doldurulmasına yönelik önlemleri de içerecektir. [5].
Su Kanunu Tasarısı ve Ulusal Su Planı
2004 yılından sonra Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları kapsamında, suyun korunmasına yönelik hazırlanan mevzuat çalışmalarının Su Çerçeve Direktifine paralelliği konusu araştırılmıştır. Bu araştırmada, birçok mevzuat çalışmasının yürürlüğe girdiği ancak hiçbirinin bir çatı kanununa sahip olmaması ve suyla ilgili çalışan kurumlar arasında koordinasyon problemlerinin var olması nedeniyle, 2012 yılında “Su Kanunu Tasarısı” hazırlanmıştır. Geniş kapsamlı bir şekilde hazırlanan bu tasarının amacı; su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde korunması ve kullanılması, havza planlarının yapılması ve kullanım önceliklerinin belirlenerek tahsislerinin tek merciden yapılmasını sağlamaktır. Hazırlanan bu tasarının Su Çerçeve Direktifinin gerektirdiği konular ile kıyasının yapılması ve eksiklerinin olması durumunda tamamlanması beklenmektedir.
2019 yılında su kaynaklarının mevcut durumu ve potansiyeli doğrultusuyla, milli su politikasının ortaya konması ve uygulanmasına rehberlik edecek bir “Ulusal Su Planı” hazırlanmıştır. Bu rehber 2019-2023 yılları içinde öncelikli olarak havza esaslı su yönetimini sağlayacak ilk adımların atılması, su kaynaklarının korunması ve verimliliğinin arttırılmasına yönelik hazırlanmıştır. Ulusal Su Planında sıkça tekrarlanan uyarılardan biri de su kanunu taslağının tamamlanarak bir an önce yürürlüğe girmesidir. Plan içerisinde yer alan yönlendirmelerin birçoğu Su Kanunu ve Su Çerçeve Direktifiyle paralellik göstermektedir.
Kaynakça
- [1] “Türkiye’nin Su Politikaları”, T.C. Dışişleri Bakanlığı
- [2] “Ulusal Su Planı”, T. C. Tarım ve Orman Bakanlığı, 2019.
- [3] “Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi Kapsamında Türkiye’de Entegre Havza Yönetimi”, Çıvgın, M., Yüksek lisans tezi, 2013. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.
- [4] “Avrupa Birliği Uyum Sürecinde Türkiye’nin Su Politikası, Su Hukuku ve Su Kaynakları Yönetiminde Yeniden Yapılanmalar”, Küçükçelebi, C., 2014. Yüksek lisans tezi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
- [5] “Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve Türkiye’de Uygulanabilirliği”, Akkaya C., Efeoğlu A., Yeşil N., TMMOB Su Politikaları Kongresi.
- [6] “Türkiye’nin Su Kaynakları Politikasına Kapsamlı Bir Bakış: Avrupa Birliği Su Çerçeve Direktifi ve İspanya Örneği”, Kibaroğlu, A., Sağsen, İ., Kaplan, Ö., Sümer, V., 2006. TMMOB Su Politikaları Kongresi, 21-23 Mart 2006.