/  Sürdürülebilir Kalkınma   /  Türkiye’de Enerji Arz Güvenliği

Türkiye’de Enerji Arz Güvenliği

Hakkı Gökhan ELÜSTÜN
Uzman
Yeşil Büyüme Politikaları Birimi
gokhan.elustun@izka.org.tr

Ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli kaynaklarından biri olan enerji, ülke ekonomileri üzerindeki etkileri sebebiyle ulusal ve uluslararası platformda giderek artan bir öneme sahiptir. Günümüzde enerji piyasalarında hâkim güç olabilmek için enerji kaynaklarına sahip olmanın yanında, enerjinin kabul edilebilir maliyetlerle üretilmesi ve güvenli bir şekilde taşınması da önemlidir. Bu kapsamda giderek artan küresel enerji talebine karşılık, enerji arz güvenliği konusu, hem enerji üreten ve ihraç eden hem de enerjide dışa bağımlı olan ülkelerin gündeminde yer almaktadır. Bu sorun politika alanını ilgilendirdiği gibi teorik literatürde de enerji arz güvenliğinin tanımı ve ölçümü tartışmaları devam etmektedir.

Uluslararası Enerji Ajansı, enerji arz güvenliğini, “Enerji kaynaklarının satın alınabilir bir fiyattan kesintisiz bir şekilde ulaşılabilirliği” şeklinde tanımlamaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı’na göre, enerji arz güvenliğinin birçok boyutu vardır. Uzun dönem enerji arz güvenliği, “temelde enerji arzını ekonomik gelişim ve çevresel ihtiyaçlarla uyumlu bir şekilde sağlamak amacıyla yapılan yatırımlar” anlamına gelmektedir. Diğer taraftan kısa dönemli enerji arz güvenliği ise, arz talep dengesindeki ani değişimlere karşı hızlı bir şekilde cevap verebilme becerisidir.[1] “Yeterli miktardaki kaliteli ve temiz enerjinin, uygun fiyatlarla ve kesintisiz olarak temin edilmesi” [2] şeklindeki bir tanım, enerjinin yeterliliğinin yanında temiz olması gerektiğini de ifade etmektedir.

Ülkelerin uluslararası arenadaki güçlerine ve politikalarına göre kendi enerji arz güvenliği tanımları da değişmektedir. Son yıllardaki küresel iklim değişikliği sebebiyle, bu tanımlara temiz enerji kavramı da eklenmiştir.[3] Enerji arz güvenliği konusundaki tartışmalar, kavramın iyi anlaşılmasını gerektirmektedir. Farklı yorum ve yaklaşımlar, tanımı zorlaştırmaktadır. Enerji arz güvenliğini ekonomik ve politik perspektiflerden yorumlayan çalışmalar bulunmaktadır. Ekonomik bakanlar genellikle enerji arz güvenliği gibi bir sorun görmemekte ve tamamen piyasa ile ilgili olduğunu iddia etmektedirler. Devletin de yalnızca piyasa başarısızlığının gerçekleştiği durumlarda müdahale etmesini savunmaktadırlar. Klasik iktisadi görüşe paralel olan bu yaklaşıma göre enerji arz güvenliği diye bir problem yoktur. Diğer görüştekiler ise, enerji kaynaklarının millileştirilmesinin, enerji arz güvenliği problemini milli güvenlik problemi haline getirdiğini iddia etmektedirler.[4]

Türkiye’nin enerji politikasının temel hedefi, enerjinin ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek ve sosyal gelişmeyi destekleyecek şekilde, zamanında, yeterli, güvenilir, rekabet edilebilir fiyatlardan, çevresel etki de göz önüne alınarak temin edilmesidir. Ülkemizde son yıllarda, enerji piyasamızın rekabete dayalı ve şeffaf bir piyasa anlayışı çerçevesinde yeniden yapılandırılması, yerli ve yenilenebilir kaynak potansiyelimizin tespiti ve kullanımı, nükleer enerjinin elektrik üretimine dahil edilmesi, enerji verimliliği ve yeni enerji teknolojilerinden yararlanılması gibi alanlarda yasal ve teknik çalışmalarla önemli aşama kat edilmiştir. Bu kapsamda; Türkiye enerji politikasının temel öncelikleri:

  • Maliyet, zaman ve miktar yönünden enerjinin tüketiciler için erişilebilir olması,
  • Serbest piyasa uygulamaları içinde kamu ve özel kesim imkanlarının harekete geçirilmesi,
  • Dışa bağımlılığın azaltılması,
  • Enerji alanında ülkemizin bölgesel ve küresel etkinliğinin artırılması,
  • Kaynak, güzergâh ve teknoloji çeşitliliğinin sağlanması,
  • Yenilenebilir kaynakların azami oranda kullanılmasının sağlanması,
  • Enerji verimliliğinin artırılması,
  • Enerji ve tabii kaynakların üretiminde ve kullanımında çevre üzerindeki olumsuz etkilerin en aza indirilmesi şeklinde özetlenmektedir.[5]  

Türkiye’nin enerji politikalarının öncelikleri içerisinde yer alan, dışa bağımlığın azaltılması, kaynak, güzergâh, teknoloji çeşitliliği yaratılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması ve enerji üretiminde çevresel kaynakların en aza indirilmesinin temelinde enerjide arz güvenliğinin sağlanması olduğu açıktır. [5]  

Bu bağlamda, enerji talep artışını ön görmek, gerekli yatırımların yapılarak enerji arz talep dengesini dolayısı ile enerji arz güvenliğini sağlamak amacıyla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından her iki yılda bir gelecek yirmi yılı kapsayan Türkiye Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu Raporu hazırlanır ve yayımlanır.

Önümüzdeki 20 yıllık dönem için yapılan bu projeksiyon çalışmasında elektrik tüketimini etkileyen,

  • Ekonomik Büyüme Oranı
  • Nüfus
  • Hane halkı Sayısı
  • Ulaştırma Sektörünün Elektrik Tüketimine Katkısı
  • İç Tüketim ve Şebeke Kayıpları
  • Verimlilik konularına ilişkin verilerin yanı sıra, ülkemizin ve ülkemize benzer olarak değerlendirilen ülkelerin Uluslararası Enerji Ajansı veri tabanındaki enerji verileri ve Dünya Bankası veri tabanındaki sektörel GSYH verileri kullanılmaktadır.

En son 2018 yılında yapılan çalışma neticesinde elde edilen sonuçlar Tablo 1 ve Şekil 1 ile gösterilmektedir. Önümüzdeki 20 yıllık dönem için yıllık ortalama elektrik talebi artış oranı Senaryo 1 için %2,90, Senaryo 2 için %3,36 ve Senaryo 3 için %3,84 olarak hesaplanmaktadır. (Senaryo 1 – Düşük Senaryo, Senaryo 2 – Referans Senaryo, Senaryo 3 – Yüksek Senaryo) [6]  

Tablo-1 Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu Sonuçları

(Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı)

Şekil 1. Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu Sonuçları – Yılık Bazda Talep

 (Kaynak: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı)

Uyguladığı enerji politikaları sayesinde ise, Türkiye’nin dışa bağımlılığı yıllara sâri olarak az da olsa bir düşüş içerisindedir. Bu durum arz güvenliğinin sağlanması açısından hayati bir öneme sahiptir. Başta güneş ve rüzgâr enerjisi olmak üzere yenilenebilir kaynakları iyi bir potansiyel sunmaktadır. Ayrıca yeni kaynakların keşfi ve ülke ekonomisine entegrasyonu, enerji verimliliği ve nükleer enerjinin kullanımı enerji arz güvenliği için önem kazanmaktadır. Türkiye’nin arz güvenliği kapsamında yürütmekte olduğu büyük projeler hakkında aşağıda öz açıklamalar yapılmıştır;

Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi (TANAP): Temelleri 15 Mart 2015 tarihinde atılmış olan projesinin amacı, Azerbaycan’ın Hazar Denizi’ndeki Şah Deniz 2 Gaz Sahası ve Hazar Denizi’nin güneyindeki diğer sahalarda üretilen doğal gazın öncelikle Türkiye’ye, ardından Avrupa’ya taşınmasıdır. TANAP, Güney Kafkasya Boru Hattı (SCP) ve Trans-Adriyatik Boru Hattı (TAP) ile birleşerek Güney Doğal Gaz Koridorunu oluşturmaktadır.

TANAP, Türkiye Gürcistan sınırında Ardahan ili Posof ilçesi Türkgözü köyünden başlayarak 20 il, 67 ilçe ve 600 köyden geçip toplam 1850 km ilerleyerek 30 Kasım 2019 tarihinde Yunanistan sınırında Edirne’nin İpsala ilçesine ulaşmıştır. TANAP, bu noktadan, 2020 yılı sonuna doğru tamamlanması planlanan ve Avrupa ülkelerine doğal gaz aktaracak olan TAP Doğal Gaz Boru Hattı’na bağlanacaktır.

Proje kapsamında, Türkiye sınırları içerisinde biri Eskişehir ve diğeri Trakya’da olmak üzere, ulusal doğal gaz iletim şebekesine bağlantı için iki çıkış noktası yer almaktadır. Türkiye’yi doğudan batıya kateden ve yılda 16 milyar m3 doğalgaz taşıma kapasiteli TANAP projesinden Türkiye, yılda 6 milyar m3 doğal gazı iç piyasaya arz edecektir. Söz konusu projenin kapasitesinin ilerleyen yıllarda önce 24 milyar ardından 31 milyar m3’e çıkması öngörülmektedir. TANAP’ta, Azeri enerji şirketi SOCAR’ın %51, BOTAŞ’ın %30, BP’nin %12 ve SOCAR Türkiye Enerji AŞ’nin de %7 hissesi bulunmaktadır. [7]  

TürkAkım: Karadeniz tabanına inşa edilen TürkAkım Doğal Gaz Boru Hattı, Rusya ve Türkiye’nin doğal gaz iletim şebekelerini birbirine bağlamaktadır. Toplam kapasitesi 31,5 milyar m3 olan iki bölümden oluşan boru hattının, birinci bölümü Türkiye’ye doğal gaz tedarik ederken, ikinci bölümü ise, Türkiye toprakları üzerinden Güney ve Güneydoğu Avrupa ülkelerine doğal gaz taşıyacaktır. Rusya’nın Anapa şehrinden başlayan ve Kırklareli ili Kıyıköy beldesinde sona eren yaklaşık 930 km uzunluğundaki Karadeniz geçişli deniz kısmında yer alan her iki hattın inşası 19 Kasım 2018 itibarıyla tamamlanmıştır. Karada yürütülen boru hatları yapım çalışmaları da 2019 yılında tamamlanarak işletmeye alınmış olup hem ülkemize hem de Bulgaristan’a TürkAkım üzerinden doğal gaz aktarımı 1 Ocak 2020 tarihinde başlamıştır. [8]

Sıvılaştırılmış Doğalgaz Depolama ve Yeniden Gazlaştırma Terminalleri: Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi (BOTAŞ), tarafından işletilen iki yüzer sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) depolama ve yeniden gazlaştırma terminaline (FSRU) ilave olarak, üçüncü FSRU’nun Ege kıyılarında inşasına da başlanmıştır. FSRU’lar, bünyesinde yer alan depolar ile LNG depolanmasını, depolanan LNG’nin gazlaştırılmasını ve yüksek basınçla ana iletim hattına iletilmesini sağlamaktadır.

Devreye alınmış olan Türkiye’nin ilk FSRU’su 145.000 m3 LNG kapasitesine sahip 85 milyon m3 doğalgazı depolayıp, ulusal şebeke sistemine günde 20 milyon m3 doğalgaz verilebiliyor ve 50 bin konutun doğalgaz ihtiyacını karşılıyor. [9]

BOTAŞ-Dörtyol FSRU Terminali’nde hizmete alınmış olan FSRU Gemisi 263.000 m3 LNG depolama kapasitesi ile Dünyanın en büyük LNG depolama kapasitesine sahip gemidir. Gaz formundaki 167 milyon m3 LNG miktarıyla dünyadaki standartların bir hayli üstündeki bu tesis ile ülkemizin günlük LNG gazlaştırma kapasitesi 117 milyon m³/güne ulaşmıştır. [10]

Yeraltı Doğal Gaz Depolama Tesisleri: Enerji arz güvenliğinin sağlanması çerçevesinde BOTAŞ tarafından geliştirilen en önemli projelerden birisi de Tuz Gölü Yeraltı Doğal Gaz Depolama Genişletme Projesidir. 2017 yılında hizmete giren tesisin 1.etabı toplam 1,2 milyar m³ depolama kapasitesine sahip 12 kavernadan oluşmaktadır. Tesisin halihazırda günlük üretimi ise 20 milyon m³ tür. Projenin öngördüğü 52 kavernanın yapımı tamamlandığında ise toplam kapasite 5,4 milyar m³ e ulaşacaktır. Ayrıca üretim kapasitesi ise 80 milyon m³/gün e çıkacaktır. [11]

Genişletme projesi devam eden bir diğer proje ise Silivri Doğal Gaz Depolama Projesidir. Hali hazırda 2,84 milyar m³ depolama ve 25 milyon m³/gün üretim kapasitesi bulunan İstanbul ili Silivri ilçesindeki Kuzey Marmara-Değirmenköy Depolama Tesisi’nde 2017 yılında yapım çalışmaları başlatılan proje ile 4,6 milyar m³ depolama ve 75 milyon m³ günlük geri üretim kapasitesine ulaşılması hedeflenmektedir. Her iki proje tamamlandığında, toplamda 10 milyar m³ lük bir depolama kapasitesine ulaşılacak ve 2023’te yıllık tüketilen doğal gazın yüzde 20’si depolanmış olacaktır. [12]

Yenilenebilir Enerji: Arz güvenliğinin sağlanmasında en büyük katkıyı birincil kaynakları sınırsız ve tamamen yerli olan yenilenebilir enerji sağlamaktadır. Türkiye uygulamış olduğu politikalar sayesinde son 10 yılda yenilenebilir enerji sektöründe iyi düzeyde ilerleme kaydetmiştir. Güneş enerjisinde kurulu güç 2014 yılında sadece 40 MW iken Mart 2020 itibariyle 6000 MW’ı, rüzgârda ise kurulu gücümüz 8000 MW’ı geçmiştir. [13] Rüzgâr ve güneşin yanı sıra hidroelektrik, jeotermal ve biyogazında dahil olduğu yenilenebilir enerji kaynaklarının, Türkiye’nin kurulu gücündeki payının ise her geçen yıl daha da arttığı görülmektedir. Bu durum arz güvenliğini artırdığı gibi birincil enerji kaynakları bakımından enerjide dışa bağımlılığı azaltmaktadır.

Tablo-2 Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Türkiye’nin Toplam Kurulu Gücündeki Payı

Yenilenebilir enerji alanında yapılan yatırım ve planlama süreçleri hız kesmeden devam etmektedir. Bu kapsamda, Türkiye’nin kurulu gücü içerisinde yenilenebilir enerjinin payını artıracak, yüksek kapasiteli fotovoltaik güneş enerjisi santralleri ile kara ve açık deniz rüzgâr enerjisi santrallerinin kurulmasını öngören sabit tarife garantisi esas alınarak tasarlanmış olan yeni ihalelere çıkılması planlanmaktadır.

Nükleer Enerji: Yapımına Nisan 2018’de başlanan Türkiye’nin ilk nükleer santrali Mersin Akkuyu NGS’nin de gelecekte Türkiye’nin arz güvenline büyük katkı sunması beklenmektedir. Her biri 1200 MW güce sahip 4 adet reaktörden oluşan santralin ilk reaktörünün 2023 yılında devreye alınması planlanmakta olup 1 yıl aralıklarla tüm reaktörlerin devreye girmesi hedeflenmektedir. [14]

Sonuç olarak, enerjide arz güvenliğinin sağlanmasının; enerji talebi ve arzı arasındaki açığı en aza indirmeye, enerji yoğunluğunu azaltarak enerji verimliliği ve tasarrufunu artırmaya, optimal enerji karışımını oluşturmaya, enerji arzını çeşitlendirmeye, enerji altyapısını geliştirmek için yatırım yapmaya, alternatif ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmeye, Ar&Ge faaliyetleri ile yenilik ve rekabeti teşvik ederek yerli ve milli teknolojik alt yapıyı oluşturmaya bağlı olduğu aşikardır.  Gelişmekte olan ülkelerde enerji arz güvenliği politikaları, öncesinde uygulanacak stratejilerin hukukî, kurumsal ve teknik altyapının oluşturulması veya var olanların yenilenmesi ve bu bağlamda yasal mevzuatın sürekli elden geçirilmesi veya varsa uluslararası anlaşmalara uyumlu hale getirilmesi gereklidir. [15]

Kaynakça:

• 1. Jewell, J. (2011). The IEA Model of Short-term Energy Security (MOSES) – Primary energy Sources and Secondary Fuels. International Energy Agency Working Paper.

• 2. Ediger, V. (2007). Enerji Arz Güvenliği ve Ulusal Güvenlik Arasındaki İlişki, SAREM Enerji Arz Güvenliği Sempozyumu, Ankara.

• 3. Sevim, C. (2009). Geçmişten Günümüze Enerji Güvenliği ve Paradigma Değişimleri, Stratejik Araştırmalar Dergisi, 13, 93-105.

• 4. Checci, A., Behrens, A. ve Egenhofer, C. (2009). Long-Term Energy Security Risks for Europe: A Sector-Specific Approach, CEPS Working Document No: 309.

• 5. T.C. Dışişleri Bakanlığı

• 6. T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

• 7. TANAP

• 8. BOTAŞ

• 9. T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı

• 10. BOTAŞ

• 11.  BOTAŞ

• 12. BOTAŞ

• 13. TEİAŞ

• 14. Akkuyu Nükleer Santrali

• 15. Erdal, Leman (2011). Enerji Arz Güvenliğini Etkileyen Faktörler ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Alternatifi, Aydın

Yorum Yaz