İzmir Ekonomisi: Güncel Durum ve Geleceğe Bakış
Dr. Mehmet YAVUZ
Genel Sekreter
genelsekreter@izka.org.tr
İzmir, kadim bir liman kenti. 8.500 yılı aşan tarihine baktığımızda, İzmir ve çevresinin ekonomisinde limanın belirleyici aktör olduğunu görmekteyiz. Antik dönemden sanayi devrimine kadar geçen süre zarfında Doğu ile Batı arasındaki ticaretin önemli merkezlerinden biri olan İzmir, sanayileşme sürecinin başlamasıyla birlikte sahip olduğu limanın sağladığı üstünlükle ülkemizin sanayileşen ilk bölgeleri arasında yer almıştır.
Günümüze geldiğimizde İzmir ekonomisi, çok sektörlü yapısı ve ihracatçı karakteri ile öne çıkmaktadır. Yayımlanan son veriler ışığında, İzmir ekonomisinde üretilen katma değerin %57’sinin hizmetler, %38’inin sanayi ve %5’inin de tarım sektörüne ait olduğunu görüyoruz. Sanayi sektörünün sahip olduğu pay, ülke ortalamasının üzerinde olup ülke ihracatının yaklaşık %7’sini gerçekleştirmektedir. Son üç yılda dış ticaret dengesi, ihracat lehine fazla vermektedir. Tarım sektörünün sahip olduğu pay, ülke ortalamasının altında olmakla birlikte birçok ürün grubunda ülke ölçeğinde ilk sıralarda yer alması, İzmir’in bu sektörde ulaştığı verimlilik düzeyine işaret etmektedir.
Ajansımız tarafından yapılan ve 2021 yılı Haziran ayı içerisinde yayımlanan “İzmir Bölgesel Girdi-Çıktı Analizi” çalışması da İzmir ekonomisine ilişkin önemli sonuçlar ortaya koymuştur. Bu bağlamda, ülke ekonomisine İzmir’in en büyük katkıyı (katma değer açısından) sırasıyla “suyolu taşımacılığı”, “rafine edilmiş petrol ürünleri” ve “kâğıt ve kâğıt ürünleri imalatı” sektörleri aracılığıyla sağladığı tespit edilmiştir. Bu tespit, İzmir’in kadim bir liman kenti olduğu gerçeğiyle örtüştüğü gibi ev sahipliği yaptığı sanayi altyapısı ile ülke ekonomisi içerisinde sahip olduğu ağırlığı göstermesi bakımından ayrıca dikkate değerdir.
İzmir ekonomisinde son dönemde dikkat çeken bir diğer önemli gelişme, rüzgâr başta olmak üzere yenilenebilir enerji ekipmanları üretiminde gelinen aşamadır. İzmir, yenilebilir enerji kaynakları açısından oldukça zengindir. Ülkemizin ilk rüzgâr enerjisi santrali Çeşme’de kurulmuş ve yaklaşık 25 yıl önce başlayan bu süreç neticesinde İzmir, bugün ülkemizde rüzgârdan en fazla enerji elde edilen ili, hem de bu enerjinin elde edilmesinde kullanılan ekipmanları üreten küresel markaların ve yerli tedarikçilerin fabrikaları ile Doğu Avrupa ve Akdeniz havzasının en büyük üretim merkezlerinden biri haline gelmiştir.
Göstergelerin ortaya koyduğu üzere, İzmir ekonomisi güçlü bir üretim altyapısına sahip. Bununla birlikte, bir ekonomiyi sadece üretim göstergelerini dikkate alarak tam anlamıyla sağlıklı bir şekilde değerlendirmiş olmayız. Hele ki iklim krizini yaşadığımız ve birçok çevre sorunuyla mücadele ettiğimiz böyle bir dönemde, ekonominin çevre boyutuyla birlikte değerlendirilmesi bir mecburiyet halini almış durumda.
Avrupa Birliği tarafından ilan edilen “Yeşil Mutabakat” ile kamuoyunda daha sık karşımıza çıkmaya başlayan sürdürülebilir kalkınma, 1970’li yıllardan itibaren ülkelerin gündeminde kendine yer bulmaya başlamış ve son 20 yıllık dönemde de giderek ağırlığını artırarak ekonomik analizlerde hakim paradigma haline gelmiştir. Sahip olduğumuz kaynakların ve çevrenin sadece bizlere değil, gelecek nesillere de ait olduğu bilinciyle üretim yapmak ve kalkınma şeklinde özetleyebileceğimiz sürdürülebilir kalkınma açısından çevresel hassasiyetlere uyumlu üretim en öncelikli konu başlığıdır.
Konuyu İzmir özelinde değerlendirdiğimizde, İzmir’in gerek kuzey aksındaki ağır sanayi tesisleri gerek Küçük Menderes Havzası ile Bakırçay Havzasındaki yoğun tarımsal üretim gerekse de kent merkezi ile Yarımada Bölgesine uzanan yoğun kentsel nüfus ve turizm hareketliliğine bağlı olarak yoğun bir çevresel baskı altında olduğunu görüyoruz. Birkaç gösterge bu durumu daha iyi ortaya koymaktadır; İzmir tek başına ülkemizdeki tehlikeli atıkların dörtte birini üretmekte ve gerek sanayi gerekse tarımda yoğun su kullanan sektörlerin varlığına bağlı olarak su fakiri olma potansiyeli taşımaktadır. Yapılan çalışmalar, Küçük Menderes Havzası için önümüzdeki 10 yıllık dönemde kuraklık tehlikesine işaret etmektedir.
Yazımızın başında İzmir ekonomisi için üretim göstergeleri açısından çizdiğimiz olumlu portrenin önümüzdeki yıllarda da devam edebilmesi için kaynakların çevresel hassasiyetlere uyumlu şekilde verimli kullanımı için gerekli tedbirleri almak zorundayız. Bu durum, orta ve uzun vadede gelecek nesillere sürdürülebilir bir ekosistem bırakmak, kısa vadede ise, Yeşil Mutabakat ile gündeme gelen sınırda karbon vergisi uygulamasından asgari ölçüde etkilenmek hatta bu durumu lehimize çevirmek açısından kritik öneme sahip.
Kurulduğu 2006 yılından itibaren sürdürülebilir kalkınma hedefi doğrultusunda çalışmalarını sürdüren Ajansımız, özellikle son 3 yıldır yeşil ve mavi büyüme yaklaşımları temelinde tarım ve sanayide sürdürülebilir üretim tekniklerinin yaygınlaştırılmasına odaklanmıştır. Bu kapsamda, UNDP ve Aachen Teknik Üniversitesi Avrupa 4.0 Dönüşüm Merkezi ile birlikte Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) işbirliğinde başlattığımız İzmir Kaynak Verimliliği Programı, önümüzdeki dört yıl boyunca çalışmalarımıza yön verecek. Dört yıllık operasyonel bir program olarak tasarlanan çalışma boyunca endüstriyol simbiyoz ve dijital dönüşüm konu başlıklarında İzmir sanayisinin ihtiyaçlarına cevap veren çözümler üretilecek ve pilot uygulamalar hayata geçirilecektir. Çalışmanın sonucunda programın, İzmir Kaynak Verimliliği Merkezi olarak kurumsallaşarak İzmir ekonomisinin sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalarda lokomotif rolü üstlenmesini hedefliyoruz.
Dipnot: Bu yazı Sanayi Gazetesi’nin 13 – 26 Eylül 2021 tarihli sayısında yayımlanmıştır.