/  Sürdürülebilir Kalkınma   /  Temiz Enerji Odaklı Akıllı Uzmanlaşma ve İzmir İçin Kalkınma Fırsatları

Temiz Enerji Odaklı Akıllı Uzmanlaşma ve İzmir İçin Kalkınma Fırsatları

H.İ. Murat ÇELİK
Koordinatör
Yatırım Destek Ofisi
himurat.celik@izka.org.tr

Akıllı Uzmanlaşma, 2008 yılında bir grup akademik uzman tarafından ortaya atılan ve çok hızlı bir şekilde, özellikle de Avrupa’da bölgesel kalkınma politikası haline dönüşmüş bir kavram. Bölgelerin diğer bölgelerden mukayeseli olarak üstün olabileceği faaliyetlere yoğunlaşarak bundan avantaj sağlayabileceklerine vurgu yapan akıllı uzmanlaşma kavramına yönelik yapılan çalışmalarda, Avrupa’daki şehirlerin ve bölgelerin en çok ilgi gösterdiği alanlardan birisi, temiz enerji sektörü. İzmir’de de temiz enerji sektörünün mukayeseli üstünlüğü dikkate alındığında, Avrupa’daki şehir ve bölgelerin temiz enerji konusunda uzmanlaşmaya olan ilgilerinin nedenlerinin iyi irdelenmesinin ve İzmir’in de bu alandaki kalkınma fırsatlarını değerlendirmesi için çalışmalar yürütülmesinin faydalı olacağı görülüyor.

Akıllı Uzmanlaşma kavramı, Avrupa’da bölgesel kalkınma politikası haline dönüşmüş durumda ve Avrupa Komisyonu 2011’den beri bölgesel ve ulusal otoritelere akıllı uzmanlaşma stratejileri geliştirmek ve uygulamak konusunda tavsiyelerde bulunuyor. Bunun sonucunda, Avrupa’da 120’den fazla akıllı uzmanlaşma stratejisi geliştirilirken, bu stratejileri desteklemek için 67 milyar Avro’nun üzerinde AB yapısal fonu veya ulusal, bölgesel fonlar oluşturuldu. Tüm bu çalışmaların sonucunda beklenen çıktılar ise; 2020 yılının sonuna kadar 15.000 adet yeni ürün geliştirilmesi ve pazara sürülmesi, 140.000 yeni start-up ve 350.000 yeni iş imkanı oluşturulması şeklinde sıralanıyor. Bu günce yazımızda ise, akıllı uzmanlaşma konusunda Avrupa’da en çok önceliklendirilen konulardan birisi olan enerji sektörüne odaklanacağız.

Avrupa Komisyonu, ülkelerin ve bölgelerin akıllı uzmanlaşma yönelik çalışmalarında işbirliği yapmalarını, veri toplama ve analiz çalışmalarında tecrübelerini paylaşarak karşılıklı öğrenmelerini sağlamak üzere “Smart Specialisation Platform” veya kısa adıyla “S3 Platformu” adında bir mekanizma kurmuş bulunuyor. S3 Platformu’nun altında ise Tarıma Dayalı Gıda (Agri Food), Endüstriyel Modernizasyon ve Enerji başlıklarında Tematik Platformlar oluşturulmuş durumda. Bu başlıkların seçilmesinin sebebi, bu alanların akıllı uzmanlaşma stratejilerinde bölgeler tarafından en çok önceliklendirilen konular olması. S3PEnergy olarak adlandırılan Enerji Tematik Platformu’nun ise Güneş Enerjisi, Denizlerde Temiz Enerji, Biyoenerji, Jeotermal Enerji, Akıllı Şebekeler ve Sürdürülebilir Binalar konularında Şekil-1’de yer alan alt tematik alanları belirlediği görülüyor.

Şekil -1 : Akıllı Uzmanlaşma Enerji Tematik Grubu Alt Tematik Alanları

Enerji sektörünün Avrupa’daki bölgeler tarafından akıllı uzmanlaşmada ilk tercihlerden birisi olması tesadüf değil. Bu eğilimde AB’nin son yıllarda Avrupa Yeşil Mutabakatı ile somutlaşan yeşil ve döngüsel bir ekonomiye geçiş çabalarının izlerini görmek mümkün. AB, iklim değişikliğiyle mücadelede uluslararası çabaların ön saflarında yer alıyor ve ekonomisini modern, kaynak verimli ve rekabetçi bir ekonomiye dönüştürmeyi hedefliyor. Bu dönüşümdeki ana hedefler; 2050’ye kadar sera gazı salımlarının sıfırlanması, ekonomik büyümenin kaynak kullanımından bağımsızlaştırılması ve tüm bunların hiç kimsenin veya hiçbir yerin geride kalmadığı katılımcı bir anlayışla yapılması olarak belirlenmiş. Avrupa Yeşil Mutabakatı ile aşağıda yer alan konularda daha fazla çalışma yapılacak ve dolayısıyla AB kaynaklarının büyük bir bölümü bu alanlarda kullanılacak.

  • Çevre dostu yeni teknolojilerin geliştirilmesi,
  • Endüstrinin çevreye yönelik yenilikçi çözümler geliştirerek dönüşümü,
  • Daha temiz, daha ucuz ve daha sağlıklı özel ve toplu taşıma araçları geliştirilmesi,
  • Enerji sektörünün karbondan arındırılması,
  • Binaların daha enerji verimli olmasının sağlanması,
  • Küresel çevre standartlarını iyileştirmek için uluslararası ortaklarla çalışılması

Avrupa’daki bölgelerin enerji alanında uzmanlaşma çabalarının mantıksal zincirini aşağıda yer alan bilgilerle de kurmak mümkün.

İklim değişikliği ve çevresel riskler dünyamızı ve insanlığın geleceğini tehdit eden en önemli riskler olarak görülüyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2020 yılında 15. kez yayınlanan Küresel Riskler Raporu’na göre gerçekleşme olasılığı en yüksek olan ve dünyayı en çok etkileyecek risklerin ilk 5 tanesi Şekil-2’de görülebileceği üzere şu şekilde sıralanıyor:

  • Olağanüstü Hava Olayları
  • İklim Değişikliğiyle Mücadelede Başarısızlık
  • Doğal Felaketler
  • Biyoçeşitlilik Kaybı
  • İnsan Kaynaklı Doğal Felaketler
Şekil -2 : Dünya Ekonomik Forumu 2020 Küresel Riskler Görünümü

Aynı raporun 2016 yılından başlayarak son 5 versiyonu incelendiğinde, çevresel risklerin gerçekleşme olasılıklarının her geçen yıl arttığı görülüyor. 2018 ve 2019 yıllarında ilk 5 riskin 3 tanesi çevresel riskler kategorisindeyken, 2020’de ise ilk 5 riskin hepsi bu kategoride. Bu durum, iklim değişikliğiyle mücadelenin önemini ve bu konuda atılacak adımların hızlandırılması gereğini ortaya koyuyor.

2015 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kapsamında da dünyanın sürdürülebilir geleceği için 2030 yılını hedefleyen 17 adet amaç belirlenmişti. Alt hedefleri detaylı incelendiğinde, söz konusu 17 adet amaçtan Şekil-3’te yer alan 9 tanesinin çevresel risklere yönelik eylemler içerdiği ve dünya ekonomisini daha yeşil ve döngüsel bir bakış açısına yönlendirdiği görülüyor.

Şekil -3 : Çevresel Risklere Yönelik Alt Hedefler İçeren Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları

BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 7 No’lu olanı ise “Erişilebilir ve Temiz Enerji” başlığıyla özellikle enerjiye yönelik. Bunun temel nedeni, BM’ye göre, iklim değişikliğine sebep olan küresel sera gazı salımlarının %60’ının enerji üretimi ve kullanımına yönelik faaliyetlerden kaynaklanması. Bu oran, farklı çalışmalarda %60’dan %75’e kadar değişik miktarlarda ifade edilmekle birlikte, enerji iklim değişikliğiyle mücadelemizde özellikle odaklanılması gereken bir alan olarak karşımıza çıkıyor.

Küresel Sera Gazı Salımlarının Sektörel Dağılımı’na yönelik yapılan en detaylı çalışmalardan bir tanesi ise World Resources Institute Climate Watch Platformu tarafından 2016 yılında yapıldı. Şekil-4’te yer alan bu çalışmaya göre elektrik üretimi, ısınma ve ulaşım amaçlı enerji kullanımından kaynaklanan sera gazı salımlarının oranı %73,2. Bu konuda ikinci büyük sera gazı kaynağı ise %18,4 ile Tarım ve Hayvancılık Faaliyetleri, Ormansızlaştırma ve Arazi Kullanımı. Endüstriyel Faaliyetler %5,2 ile, Çöp ve Atıklar ise %3,2 ile diğer temel sera gazı salım kaynakları.

  Şekil -4 : Küresel Sera Gazı Salımlarının Sektörlere Göre Dağılımı

Enerjinin iklim değişikliğinde bu kadar önemli bir etken olması, tüm dünyada temiz ve yenilenebilir enerjiye dönüşüme yönelik tedbirlerin ve yatırımların artmasına sebep oluyor. Bu durum, daha rekabetçi sektörlerde gelişerek kalkınmasını hızlandırmak isteyen tüm bölgeler için önemli bir ekonomik fırsat olarak görülüyor. Avrupa’daki bölgelerin enerji alanında uzmanlaşmaya çalışmasının arka planını bu şekilde de açıklamak mümkün.

Temiz enerji ve temiz teknolojilere dönüşümün oluşturduğu ekonomik fırsatların potansiyelini ise, bu alanda çalışan uluslararası kurumların raporlarından takip edebiliriz. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeleri tarafından 1973-74 yıllarında yaşanan petrol krizi sonrası dünyada petrol arz güvenliğini sağlamak üzere kurulan Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) raporlarına geçmeden önce, bu kurumun petrol ile başlayan misyonunun günümüzde temiz enerji başta olmak üzere enerjiye ulaşım ve enerji verimliliği gibi alanlara kaydığını belirtmekte fayda var.

IEA’nın son dönemde yayınladığı 2020 Dünya Enerji Görünümü, 2020 Yenilenebilir Enerji Raporu, 2020 Enerji Teknolojileri Perspektifleri Raporu vb. pek çok raporunda Temiz Enerji Dönüşümünü ön plana çıkarıyor. IEA, Covid-19’la birlikte tüm dünyada devasa ekonomik canlandırma paketleri açıklanırken, temiz enerjiye dönüşümün bu planların ayrılmaz bir parçası haline getirilmesini öneriyor. Ülkelerin bu sayede enerji sistemlerini modernize edebilecekleri, daha dayanıklı ve daha az kirletici hale getirebilecekleri ve aynı zamanda yeni işler ve ekonomik büyüme sağlayabilecekleri belirtiliyor. IEA, 2020 yılı içinde bu kapsamda Temiz Enerji Dönüşüm Programı başlıklı bir çalışma da başlattı.

Temiz Enerji alanına odaklanmış uluslararası diğer bir kuruluş olan IRENA (Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı)’nın “Küresel Yenilenebilir Enerji Görünümü -2020” Raporu ise, Tablo 1 ve 2’de görülebileceği üzere iki temel göstergeyle (GSYİH ve istihdam) temiz enerjiye geçişin önemini vurguluyor. Dünya ülkeleri, temiz enerjiye geçiş konusunda mevcut politikalarının ötesinde daha güçlü politikalar uygularsa, Küresel GSYİH 2030 yılına kadar %1,95 oranında, 2050 yılına kadar ise % 2,38 oranında artabilir.

  Tablo -1 : Güçlü Temiz Enerji Dönüşüm Politikalarıyla Küresel GSYİH’de Oluşturulabilecek Artış

Bu öngörüye göre, 2017 yılında 12,28 milyon kişi olan doğrudan ve dolaylı temiz enerji sektörü çalışan sayısının, 2030 yılında 29,5 milyon, 2050 yılında ise 41,9 milyon kişiye çıkması sağlanabilir. AB’nin Yeşil Mutabakat ile attığı adımlar, Çin’in 2020 Eylül ayında yapılan son BM Genel Kurulu’nda 2060 yılında karbon-sıfır ülke olmak şeklinde açıkladığı yeni iklim değişikliği mücadele hedefi ve ABD’de son Başkanlık seçimini kazanan Joe Biden’ın, daha önce çekildikleri Paris İklim Anlaşması’na geri dönüş kararı; ülkelerin gelecekte daha güçlü temiz enerjiye dönüşüm politikaları uygulayacaklarının bir göstergesi.

  Tablo -2 : Güçlü Temiz Enerji Dönüşüm Politikalarıyla Oluşturulabilecek Küresel İstihdam Rakamları  

Küresel GSYİH ve İstihdam gibi iki temel göstergede bu ölçekte olumlu etkiler oluşturması tahmin edilen temiz enerji dönüşümünün; yatırımlar, küresel ticaret ve refahta oluşturacağı artışlar ve dolayısıyla yaratacağı olumlu ekonomik etki, farklı kurumların çalışmalarına da yansıyor.

Avrupa’da şehirlerin ve bölgelerin temiz enerji konusundaki akıllı uzmanlaşma; bu alanda yeni teknolojiler, yeni hizmetler ve yenilikçi çalışmalar ortaya koyma çabalarının sebebi olan kalkınma fırsatlarını yukarıda özetlemiş olduk. Bu fırsatlar ülkemiz ve ülkemizin yenilenebilir enerji başkenti olarak nitelenen İzmir için de geçerli. Türkiye’nin enerji üretiminde, temiz ve yenilenebilir kaynaklar %50 oranını geçiyor. Diğer yandan temiz enerji kaynaklarının verimli ve etkin kullanılması için; Türkiye’de temiz enerji üretiminde yerli ekipman kullanımı, Ar-Ge, teknoloji transferi 11. Kalkınma Planı’ndaki hedefler arasında yer alıyor.

İzmir, halihazırda özellikle rüzgar enerjisi ekipman üretiminde Doğu Avrupa ve Orta Asya’nın üretim üssü haline gelmiş durumunda. Dünya çapında faaliyet gösteren uluslararası firmalar tarafından İzmir’e yatırımlar yapılırken, çok sayıda yerel firmamız bu katma değerli sektörün değer zincirine entegre oluyor. Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği (TÜREB)’in istatistiklerinde Türkiye’deki en yüksek rüzgar enerjisi kurulu gücüne sahip illeri incelediğimizde; İzmir %19,54, Balıkesir %14,07, Manisa %8,65, Çanakkale %7,45 paya sahipler ve bu rakamlardan ülkemiz rüzgar enerjisi santrallerinin %50’sinin İzmir çevresinde konumlandığını görülüyor. Bu sebeple bu alandaki hizmetler sektörü de İzmir’de yoğunlaşıyor. İzmir ve çevresi rüzgar enerjisi yanında temiz enerjinin diğer alanları olan güneş, biyokütle ve jeotermal sektörlerinde de önemli potansiyele sahip. Bu sektörlerde enerji üretimi, ekipman üretimi ve hizmet alanlarında ekonomik katkı sağlayacak çalışmalar yapılabilir.

İzmir Kalkınma Ajansı, İzmir’in temiz enerji sektöründeki bu mukayeseli üstünlüğünü yaptığı analiz çalışmalarıyla ortaya koymuş durumda ve geliştirdiği stratejilerle sektörün rekabetçiliğini geliştirmek üzere faaliyetler yürütüyor. Ajansın “İzmir için yeşil ve mavi büyüme yaklaşımları temelinde bilgi üretmek, öncü, özgün ve örnek (3Ö) projeler geliştirmek” misyonunun temel unsurlarından birisini temiz enerji sektörüne yönelik faaliyetler oluşturuyor. Ajans tarafından Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Rekabetçi Sektörler Programı kapsamında Avrupa Birliği tarafından desteklenen BEST for Energy Projesi bu faaliyetlerden birisi.

Sonuç olarak, dünyanın iklim değişikliği ve buna bağlı temiz enerji dönüşüm gündemi dikkate alındığında, İzmir’in temiz enerji sektöründeki mukayeseli üstünlüğü şehrimiz için önemli kalkınma fırsatları oluşturabilir. Bu fırsatları bu alanda akıllı uzmanlaşarak, akıllıca değerlendirebilmemiz mümkün görünüyor. Bunun için şehrimizdeki ilgili tüm paydaşların bir akıllı uzmanlaşma stratejisinde mutabık kalmaları ve bu stratejiye uygun bir rol ve görev dağılımıyla hareket etmeleri gerekiyor.

Kaynakça

Post a Comment