Deniz Taşımacılığında 2050 Yılı Hedefi
Mustafa ÜSTÜNEL
Uzman
Mavi Büyüme Politikaları Birimi
mustafa.ustunel@izka.org.tr
Deniz Taşımacılığı ve Çevre
Küresel ısınma, insan aktivitesi sonucu sera etkisi yapan gazların atmosferdeki oranlarının hızla artmasıdır. Sanayi Devrimi ile artan insan aktivitesi, gelişen teknolojinin hızla yaygınlaşması ve yaşam standardının yükseltilmesi çabaları atmosferde sera etkisi yapan gazların miktarında gereğinden fazla artmaya neden olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren sera gazlarının hızla artmasıyla küresel ısınmanın neden olduğu ve insan başta olmak üzere bitki ve hayvan türlerinin yaşamını tehdit eden doğa felaketleri görülmeye başlamıştır (Akın,2006). Günümüzde küresel sera gazı emisyonlarının yaklaşık %2-3’ü, küresel ticaretin %80’inin deniz yoluyla gerçekleştirilmesi nedeniyle deniz trafiği kaynaklıdır. Ve bu alanda bir tedbir alınmadığı takdirde, deniz taşımacılığından kaynaklı sera gazı salınımının 2050 yılına kadar %250 oranında artış gösterebileceği öngörülmektedir (Christensen, 2020).
Deniz Taşımacılığında 2050 Yılı Hedefi
Deniz taşımacılığı kaynaklı emisyon sorunu, Birleşmiş Milletler’in deniz taşımacılığından kaynaklı kirliliğin önlenmesinden sorumlu uzman kuruluşu olan Uluslararası Denizcilik Organizasyonu (IMO)’nun gündemindedir. Emisyon sorunu ve bu kapsamda IMO’nun stratejisi, bu yıl 50. Yıllık Toplantısını gerçekleştirilmiş olan Dünya Ekonomik Forumu’nda da öne çıkan konulardan biridir. IMO’nun stratejisi, 2050 yılına kadar sektör çapında emisyonları en az %50 oranında azaltmak ve bunu sağlamak için önemli sayıda sıfır karbonlu gemi ve sıfır karbon yakıtların kolayca uyarlanabildiği gemilerin, küresel filoya 2030’lu yılların başlarında katılmalarını sağlamak olarak ifade edilmektedir. Bu çerçevede tüm küresel tedarik zinciri boyunca kolektif bir yaklaşıma ihtiyaç duyulmaktadır ve bu alandaki iş birliğinin, düşük veya sıfır karbonlu yakıtların geliştirilmesi ve test edilmesi; hıza yardımcı olmak için rıhtım mevcudiyeti üzerinde daha iyi iletişim ve planlama, optimizasyon ve tam zamanında varış ve limandaki gemiler için karada daha temiz güç sağlaması gibi hususları içermesi gerekmektedir. Sıfır karbonlu bir denizcilik endüstrisi planlamasının tek başına yapılamayacağı, altyapı gelişmeleri ve yatırım kararlarının da birlikte alınması gerektiği, araştırma ve geliştirme girişimlerinin sektörler arası olması gerektiği, yeni teknolojilerin aktarılabilir ve ölçeklenebilir olması gerektiği IMO’nun stratejisinde öne çıkan unsurlardır.
Burada bahsi geçen 2050 yılı hedefi, Nisan 2018’de IMO’nun Deniz Çevre Koruma Komitesi (MEPC) tarafından İngiltere’deki IMO Genel Merkezinde 72. oturumu sırasında kabul edilmiş olan başlangıç stratejisinde ortaya konulmuştur. IMO’nun uluslararası deniz taşımacılığından kaynaklanan sera gazı emisyonlarını azaltmaya kararlı olduğu ve bu yüzyılda bunları mümkün olan en kısa sürede ortadan kaldırmayı amaçladığı vizyonunu ortaya koyan IMO’nun başlangıç stratejisi, toplam sera gazı emisyonlarını 2008 yılına kıyasla 2050 yılına kadar en az yüzde 50 oranında azaltmayı hedeflemektedir. IMO’nun emisyon sorununa ilişkin olarak getirmiş olduğu son düzenleme ise gemi akaryakıtlarındaki sülfür içeriğine ilişkindir. IMO 2020 regülasyonu fuel-oil’deki 2012 yılından beri %3,5 olan sülfür oranını %0,5 orana düşürmeyi zorunlu kılmaktadır.
2050 Yılı Hedefi İçin Gerekli Yatırımlar
IMO’nun başlangıç stratejisi, endüstrinin 2050 yılına kadar toplam yıllık sera gazı emisyonlarını 2008 seviyelerinin en az %50’sine düşürülmesini öngörmektedir. Ticari gemilerin ömrünün yaklaşık 20 yıl olduğu, yani dünya filosuna 2030 yılında girecek gemilerin 2050’de hala faaliyette olacağı hesaba katıldığında emisyonların 2050’de yarıya inebilmesi için sıfır emisyonlu gemilerin 2030’a kadar küresel filoya katılması gerekmektedir.
Bu noktada Sıfır Emisyona Geçiş (Getting To Zero) koalisyonuna da değinmek gerekir. Küresel Deniz Taşımacılığı Forumu, Okyanus Hareketi Dostları (Friends Of Ocean Action) ve Dünya Ekonomik Forumu arasındaki bir ortaklık olan Sıfır Emisyona Geçiş koalisyonu, denizcilik, enerji, altyapı ve finans sektörlerinde doksandan fazla şirketin kilit hükümetler ve STK’lar tarafından desteklendiği güçlü bir ittifaktır. Ve kuruluş amacı sıfır emisyonlu gemiler geliştirerek bunları 2030 yılına kadar ticari olarak erişilebilir kılmak olarak belirlenmiştir. Koalisyonu oluşturanlardan Küresel Deniz Taşımacılığı Forumu, sürdürülebilir uzun vadeli ekonomik kalkınma ve insan refahını arttırmak için küresel deniz ticaretinin geleceğini şekillendirmeye kendini adamış, kar amacı gütmeyen uluslararası bir kuruluştur. Okyanus Hareketi Dostları ise okyanusun karşılaştığı en acil zorluklara hızlı izleme çözümleri sunan 50’den fazla okyanus liderinin oluşturduğu bir koalisyondur. Üyeleri, iş dünyası, sivil toplum, uluslararası organizasyonlar, bilim ve teknolojiden dünyasından gelmektedir. Topluluk, California Santa Barbara Üniversitesi’ndeki Benioff Okyanus Girişimi’nin bir parçası olarak Marc ve Lynne Benioff’tan gelen fonlarla desteklenmekte ve Dünya Ekonomik Forumu tarafından, Dünya Kaynakları Enstitüsü ile iş birliği içinde toplanmaktadır.
Sıfır Emisyona Geçiş koalisyonu için yapılmış bir çalışmaya göre 2050 yılında emisyonları yarıya indirmek için gerekli yatırımların toplam maliyeti 1.4 trilyon dolar, emisyonların tamamen sıfırlanması için gerekli yatırım ise 1.9 trilyon dolar olarak hesap edilmiştir (Christensen, 2020). Söz konusu analiz çalışmasına göre yatırımlar, gemi ile ilgili olanlar (motorları, gemide depolamayı ve gemiye dayalı enerji verimliliği teknolojilerini içeren vs.) ve düşük karbonlu yakıtların üretimini, depolanmasını ve bunkering (yakıt ikmali) altyapısını içeren kara tabanlı yatırımlar olarak iki farklı türden oluşmakta; bununla birlikte, belirlenen hedefe ulaşabilmek için gerekli yatırımların sadece %13’ü doğrudan gemilerle ilgili yatırımlardan oluşurken, %87’lik büyük payın kara tabanlı altyapılar için gerekmektedir.
IMO 2020 düzenlemesinin de deniz taşımacılığı sektörüne yeni mali yükler getirdiğini belirtmek gerekir. UNCTAD 2019 raporunda da bu husus ele alınmış, yeni düzenlemeye uyum konusunda sektörün karşılaşabileceği üç seçeneğe değinilmiştir. İlk seçenek, taşıyıcıların doğrudan daha maliyetli düşük kükürtlü artık akaryakıtlara geçiş yapmasıdır. İkinci seçenek, taşıyıcıların daha ucuz yüksek kükürtlü akaryakıt kullanmaya devam etmekle birlikte gemi motorlarının egzoz sistemindeki sülfürü gidermek için ekipman yatırımı yapmalarını içermektedir. Üçüncü seçenek ise gemilerin TEU kapasitelerinin yaklaşık yüzde 3’ünü kaplayan sıvılaştırılmış doğal gaz tanklarıyla donatılmış gemilere yönelmeyi içermektedir (UNCTAD,2019: 44). Görüldüğü üzere her üç seçenek de ek maliyet yaratmakta ve bu maliyetin 5 ila 10 milyar dolar arasında olacağı tahmin edilmektedir.
Deniz Taşımacılığını Karbondan Arındırmanın Daha Ucuz Bir Yöntemi
Deniz taşımacılığını karbondan arındırmanın yüksek maliyeti, farklı çözüm arayışlarını da gündeme getirmiştir. Nakliye endüstrisindeki küresel arz ve talep operasyonlarının, yani milyar dolarlık bir sektör olan konteyner alanı satın alma işlemlerinin hala analog yöntemlerle gerçekleştirilmesinden kaynaklı verimlilik kaybına çözüm yaratması düşünülen dijital teknolojilerin, karbon salımı sorununa da milyarlar harcamadan çözüm olabileceği düşünülmektedir.
Bir nakliye konteyneri, tek bir göndericinin tüm konteyneri kapladığı tam konteyner yükleme, birden fazla nakliyecinin malının birlikte paketlendiği parsiyel yükleme ve boş konteyner olmak üzere üç durumda olabilmektedir. Parsiyel konteyner yükeme durumunda konteyner alanı genellikle metreküp cinsinden birden fazla göndericiye ayrılmaktadır. Pazar araştırmalarına dayalı analizler parsiyel konteynerlerin küresel ölçekte %25 ile %40 oranında boş olarak gittiğini göstermektedir. Bu yüzdenin, 36 milyonluk küresel parsiyel konteyner trafiğine uygulanması, sadece milyarlarca dolarlık kayıp geliri kazanmakla kalmayıp operasyonel olarak %25 oranında daha verimli olacak ve karbon emisyonunu %6 oranında dengeleyecek bir çözüm ihtiyacını ortaya koymaktadır. Parsiyel konteynerlerin belirli bir alanının boş olarak gitmesi sorunu çözüldüğünde, belirli konteynerler boş konteyner konumuna gelecek ve bu sayede her yıl 122 milyon ton daha az karbon salımı gerçekleşecektir (Khalid,2020).
Görüldüğü üzere operasyonel verimlilik hususundaki mevcut bir sorunun çözümü aynı zamanda karbon emisyonunun azaltılmasını da sağlamış olacaktır. Bugün dünyada iki girişim bu alanda faaliyet gösterdiği belirtilmektedir. Bu iki girişimden Cubex Global, iş birlikçi blockchain ilkeleri üzerine inşa edilmiş, konteyner alanlarının metreküp olarak satılıp alınmasını sağlayan dijital bir pazar geliştirmiştir. Ve parsiyel konteynerlerde %25 ile %40 arasında, tam konteyner yükleme ve boş konteynerlerde ise %100 operasyonel verimlilik vaat etmektedir. Bu alanda faaliyet gösteren bir diğer önemli girişim olan ShipChain ise yine iş birlikçi blockchain ilkeleri üzerinde faaliyet göstermekte olup küresel tedarik zincirlerinde uçtan uca lojistiği kullanmaktadır (Khalid,2020).
Sonuç olarak, denizcilik endüstrisinin küresel tedarik zincirinin dijital teknolojileri kullanan bu tür oyuncuları ile kuracağı ittifak, zararlı emisyon sorununun çözümünde sıfır emisyonlu gemiler için gerekli yatırımlara oranla çok daha düşük maliyetli alternatif bir yöntem olarak öne çıkmaktadır.
Gerek IMO’nu gerçekleştirmiş olduğu son düzenlemelerden, gerekse konunun Dünya ekonomik forumunun gündeminde olmasından da anlaşılacağı üzere son küresel gelişmeler bize denizcilik sektöründeki rekabette çevresel sürdürülebilirliğin öne çıkan bir unsur olacağını göstermektedir. Bu çerçevede, 2030 yılında küresel filoya katılması planlanan sıfır karbonlu gemilerin üretiminin Ajansın müdahale ölçeğinin de üzerinde bir husus olduğu açıktır. Fakat İzmir Limanı için gerçekleştirilecek olan yatırımların son küresel gelişmeler ışığında ele alınması gerektiğini söylemek mümkündür. Limanın 2030 yılı gibi faaliyete geçmesi planlanan sıfır karbonlu gemilerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek kapasitede olmasının rekabetçiliğini arttıracak en önemli unsur olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca 2050 yılı hedefine ulaşılabilmesi için tek başına dijital teknolojilerin, sıfır emisyonlu yeni teknolojik gemilerin kullanılması kadar etili olup olmayacağı tartışmaya açıktır. IMO’nun stratejisinde de belirttiği üzere emisyon sorunu hususunda tek bir çözüme odaklanılmak yerine, sorunun farklı sektörler tarafından kolektif bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini söylemek mümkündür. Bununla beraber Covid19 salgını ile sarsılan dünyanın yeni ekonomik krizlere gebe olduğu bir dönemde, dünya ticaretinin %80’inden fazlasını taşıyan deniz taşımacılığı sektörü üzerinde çevresel sürdürülebilirlik kaynaklı ek maliyetlerin yarattığı baskının olası bir ekonomik krizi derinleştirebileceği de göz ardı edilmemesi gereken bir husustur.
Kaynaklar