/  Yeşil Büyüme   /  COVID-19 Sürecinde Yeşil Dönüşümü Başlatmak – 2

COVID-19 Sürecinde Yeşil Dönüşümü Başlatmak – 2

Hülya ULUSOY SUNGUR
Uzman
YDO
hulya.ulusoy@izka.org.tr

ENERJİ KULLANIMINDA DÖNÜŞÜM, SIFIR KARBON MÜMKÜN MÜ? 

COVİD-19’la mücadele küresel ölçekte farklı çalışma ve tartışmalara yön verdi. Bu çalışmaların bir boyutu bizzat virüsün yol açtığı hastalığı önleme ve bu açıdan virüsü yok etme üzerine. Bir diğeri ise, virüsün yayılımına ve daha da kötüsü gezegenimizin hızlı bir şekilde zarar görmesine neden olduğu düşünülen üretim ve tüketim tarzlarımızı nasıl devam ettireceğimiz yönünde. Virüsle mücadele süreci gezegenimizin kurtuluşu için yeşil dönüşümü başlatmak amacı ile kullanmamız gereken bir süreç olabilir mi?

Bu konuya öncelikle iklim değişikliğinin ve gezegenimizdeki çevresel bozulmanın COVİD-19’un verdiği zararlardan çok daha büyüğüne neden olacağını kabul ederek başlamalıyız.

Ayrıca bazı bilim adamları ve uluslararası kuruluşlar bu tarz bir virüs yayılımının sebebinin aslında iklim değişikliği ve çevresel bozulma olduğunu belirtiyorlar. Konuyla ilgili olarak WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı)’nın “Doğanın Yok Oluşu ve Pandemilerin Yükselişi” isimli raporu “insan sağlığı ile doğanın birbiriyle yakından ilişkisini ortaya koyuyor.”  (WWF, 2020). Rapora göre, sağlığımızı ve dolayısıyla medeniyetimizi korumamız için doğayı korumamız ve ekosistemlerin sürdürülebilir gelişimini sağlamak zorundayız (EKO IQ, 2020).

Doğayı korumamızın küresel ölçekte önemini vurgulayan başka bir rapor ise, Dünya Ekonomik Forumu tarafından her yıl hazırlanan küresel risk raporları (World Economic Forum, 2020). Bu raporlarda dünyayı ve medeniyetimizi etkileyecek en önemli 10 risk sıralanıyor. 2019 ve 2020 raporlarına bakıldığında, iklim değişikliği ve çevreyle ilgili maddeler hem ilk sıralarda yer alıyor hem de etkileri en yüksek risk grubunu oluşturuyorlar. Her iki rapor da bu konuda küresel iş birlikleri eliyle acil önlemler alınmasının önemini vurguluyor (SKD, 2020). 2020 Raporu “devletleri ve organizasyonları iklim gerçeklerini fark etme ve sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş yapma konusunda uyarıyor.”  (CDPTurkey, 2020).

İklim değişikliğinin önlenmesi birincil önemde ve tek yöntem sıfır karbon ekonomilerine geçmek; onun da araçları enerji tasarrufu, enerji verimliliği ve en önemlisi tamamen yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş (CANEurope, 2020). Uzun süredir küresel ısınmayı sıfırlamak ve hatta azaltmak için uluslararası platformlarda anlaşmalar imzalanıyor, kimi ülkeler bu anlaşmaların ekonomik büyümelerinin önünde bir engel olarak görseler de özellikle son yıllarda pek çok ülke bunun mümkün olduğunu ve ekonomik gelişmenin engeli olmadığını, hatta birbirini desteklediğini küresel arenaya taşıdılar. Son bir ay içinde Portekiz’de ve İngiltere’de elektrik enerjisi üretiminde hiçbir şekilde kömür kullanılmadı (Yeşil Gazete, 2020). Portekiz uzak değil, çok yakın bir tarihte, 2023’te kömür kullanan santrallerinin tamamını kapatmayı hedefledi (Yeşil Ekonomi, 2020). Zamanlama olarak da görülüyor ki, bir taraftan COVİD-19 mücadelesi devam ederken küresel ölçekte yeşil dönüşüm bir ivme kazanıyor.

Tüm dünyada olduğu gibi, ülkesel ve bölgesel ölçekte bu dönüşüme biz de en kısa sürede adapte olmalıyız. Bu sadece doğal kaynaklarındaki azalma ve bozulma riskli düzeylerde olan bir ülke ve bölge olduğumuz için önemli değil. Sıfır karbon hedefi koyan ve bu konuda ciddi olan ülkeler ve başta Avrupa, tedarik zincirlerinde çevresel ayak izlerinde paralel kuralları uygulayan üreticiler ve bölgelerle çalışacaklarını açıkladılar. İşte bu kendisine Yeşil Büyüme hedefi koymuş İzmir gibi bölgeler için sürdürülebilir ekonomik kalkınma için de çok önemli.  

Enerji üreticileri ve tüketicilerinin temiz enerjiye dönüşüm için, yani sıfır karbon ekonomisine geçiş için öncelikle sera gazı salınımına neden olan enerji kaynakları yerine sürdürülebilir enerji kaynaklarına ve enerji verimliliğine odaklanmaları; üretim ve tüketim süreçlerini acilen dönüştürmeleri gerekiyor. SKD bu amaç için gerekli eylem alanlarını “sanayide, taşıtlarda ve binalarda enerji verimliliği, enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, endüstriyel süreçlerde kaynak verimliliği, alternatif ve yenilenebilir enerji kaynakları ve ilgili teknolojileri ve aynı zamanda ekonomi de ve tüm iş süreçlerinde bu dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için güçlü finansal mekanizmaların kurulması” şeklinde sıralamaktadır.  (SKD, 2020)

Enerji üretiminde temiz enerji kaynaklarına dönüşüm süreçleri merkezi düzeyde alınan kararlardan önemli şekilde etkilenmektedir. Fakat bölge düzeyinde ve bireyler/kuruluşlar olarak da atılabilecek büyük adımlar var. Stratejik bir çerçeve ışığında, bölgesel paydaşlar arası kararlılık ve iş birliği ile bu eylemleri gerçekleştirmek mümkün.

İzmir yukarıda sayılan eylem alanları düzeyinde ele alındığında hem bölgesel ölçekte hem de ulusal ölçekte yenilenebilir enerjiye dönüşüm için önemli kaynaklara sahip. Öncelikle yenilenebilir enerji üretimi ve potansiyeli açısından İzmir doğal varlıkları açısından bölgesel üstünlüklere sahip.  Başta rüzgâr enerjisi olmak üzere güneş enerjisi ve jeotermal enerjide büyük potansiyel barındırıyor. Dalga enerjisi için yerel akademisyenlerce araştırmalar yapılıyor. Ayrıca güçlü tarım sektörüne bağlı olarak biyokütle enerjisinde de iddialı. Türkiye’nin ilk Rüzgâr Türbini 1998 yılında bölgede kuruldu. Rüzgâr enerjisinde, 12.000 MW teorik kapasitesinin çok azını kullanmasına rağmen İzmir, 1.549 MW kurulu gücü ve Türkiye’nin 8.056 MW’ün %19,3’lük bölümünü üretmesi ile ulusal lider konumunda. Şimdiden İzmir Rüzgârın Başkenti olarak tanınmaya başladı.

Sadece enerji üretiminde değil, enerji ekipmanları imalatında da bir çekim merkezi olmaya başladı. Şu anda Enercon, TPI, Siemens-Gamesa, Nordex ve GE gibi uluslararası lider üretici firmalarla birlikte Ateş Çelik, Dirinler Döküm, Tibet Makine, GİMAS gibi yerel firmalardan oluşan güçlü tedarik zincirine ev sahipliği yapıyor. Söz konusu tedarik zincirinin geliştirilmesi ve üretilen katma değerin ve yeşil işlerin artırılması için diğer yenilenebilir enerji sektörlerini de kapsayan İzmir merkezli bir küme geliştirme çalışması yürütülüyor.

Türkiye’nin ilk bölgesel eko-verimlilik stratejisi İzmir Kalkınma Ajansı tarafından hazırlandı, bu temayla ilk finansal destek programı yine İZKA tarafından yürütüldü. Rüzgâr enerjisi başta olmak üzere diğer yenilenebilir enerji türleri ile ilgili ekipman ve teknolojilerin üretilmesinde hem ulusal hem uluslararası kaynakları bölgeye çekmeye devam ediyor. Yerel yönetimler kullanılan yeşil enerji oranını artırma ve karbon azaltım planlarını tasarlamak ve uygulamanın gayreti içinde. EBSO, İZTO, İTO gibi meslek kuruluşları yeşil dönüşüm için ilgili sektörleri ve üyeleri bilgilendirmeye ve desteklemeye çalışıyor. Bölgedeki akademisyenler ilgili teknolojilerin geliştirilmesi ve bilginin üretilmesi için araştırma merkezlerinde önemli çalışmalar yürütüyorlar. Ege Üniversitesi Güneş Enerjisi Enstitüsü’nün yanında bölge artık biyokütle enerjisinde uzman kuruluşumuz olacak BESTMER umut vadediyor. Bu uzman kuruluşların yanında bazı organize sanayi bölgeleri ve teknoparklar yenilenebilir enerji konusunda ihtisaslaşmaya doğru yol alıyor. Sanayi ve tarım kuruluşlarımız başta olmak üzere özel sektör kuruluşları değişim ve dönüşüme açık bir tutum sergiliyorlar. Eko-verimlilik, endüstriyel simbiyoz gibi sürdürülebilir üretim alanlarında güçlü ve lider firmalar var.

İzmir, bölgesel anlamda sıfır karbona ulaşmamızı sağlayacak enerji kullanımının dönüşümüne yönelik eylem alanlarında güçlü ekosistem aktörlerine sahip. Bu halde sıfır karbona nasıl ulaşabiliriz? Bölgesel olarak sıfır karbon bireyler veya kurumlar nezdinde sıfır karbonla mümkün. Eylemleri acilen kurumlar, üreticiler, tüketiciler, binalar, fabrikalar düzeyine indirmemiz gerekiyor. Bu ölçekte kurumlar olarak, sanayi kuruluşları olarak, tarım üreticileri veya oteller olarak, enerji kaynaklarımızı yenilenebilir enerji kaynaklarına dönüştürmeyi, yani kullanacağımız enerjiyi temiz enerji kaynakları ile üretmeyi önceliklendirmeliyiz. Yaşadığımız, ürettiğimiz, hizmet verdiğimiz yapılarda enerji verimliliğine yönelik önlemler almalıyız.

Bu dönüşüm teknik bilgi ve finansal kaynak gerektiren bir süreçtir. Doğru bilgi ve en uygun finansman kaynağına ulaşmak için bir hazırlığa ihtiyaç duyar. Bu hazırlığı yapmak için ise COVİD-19’la mücadele süreci bir fırsattır. Bu süreçte gerekli analiz ve fizibiliteleri yaptırabilir, zaten ucuzlama eğiliminde olan yenilenebilir enerji ekipmanlarını araştırabilir, giderek artan finansman kaynaklarını öğrenebiliriz.  Hem sosyal hem çevresel hem de ekonomik sürdürülebilirliğimiz için bu fırsatı iyi değerlendirebiliriz, iklim değişikliğini bölgesel olarak önlememiz mümkün görünmüyor, ancak ileride “İzmir’de son bir aydır fosil kaynaklarla üretilmiş elektrik kullanılmadı!”  haberini duymamız bizim elimizde.

KAYNAKÇA:

Yorum
  • hamdi maynacı
    4 sene ago

    Beyrut Limanı’ndaki patlamanın ekonomik etkileri üzerine düşünceler İlhami Genç’in Liman Ekonomisi kitabından; ABD’deki batı kıyısı limanlarının 10 gün süreyle kapatılması (liman işçilerine bağlı olmakla birlikte aynı kapanma terörist saldırılardan kaynaklanıyor olabilir):. Hong Kong, Malezya ve Singapur’da GSYİH’deki düşüşün yüzde 1,1 olacağı tahmin ediliyor.
    Kesinlikle uzun yıllar bölge ekonomisini etkileyecek bir olaydır. “İlhami Genç’in Liman Ekonomisi” kitabından bir başka anekdot; Dünya barışından dünya ticaretine, dünya ticareti dünya limanlarından geçer. ”

    Bölgesel barış olmadan ülke kalkınması bir seraptır

Bize Yazın Kapat