/  Yeşil Büyüme   /  Biyokütle Enerjisi ve Çevresel Etkisi

Biyokütle Enerjisi ve Çevresel Etkisi

Çağkan AYDOĞDU
Hukuk Müşaviri, Yatırım Destek Ofisi Uzmanı
Yatırım Destek Ofisi

cagkan.aydogdu@izka.org.tr

Enerjinin sürdürülebilir bir şekilde ve en az çevresel kirliliğe yol açarak elde edilebileceği kaynaklardan biri de biyokütledir. Biyokütle enerjisi, tükenmez bir kaynak olması ve çevremizde hemen her yerden elde edilebilir olması, kırsal ve hatta kentsel alanların sürdürülebilirliğinin sağlanmasına katkısı, çok geniş alanlarda kullanım imkânı bulması ve sosyo-ekonomik gelişmeye destek olması nedenleriyle özel önem verilmesi gereken bir enerji kaynağı olarak görülmektedir. Biyokütleden elde edilen enerjiye biyoenerji adı verilmektedir. Biyoenerji, en büyük yenilenebilir enerji kaynağı olarak yenilenebilir enerji temininin 2/3’ünden fazlasını karşılamaktadır[1]. 2017 yılı verilerine göre, dünyada, yenilenebilir enerjiden temin edilen birincil enerji 1.955 MTEP olup bunun yaklaşık %70’ine tekabül eden 1.327 MTEP’i biyokütle kaynaklıdır[2].

Dünya Birincil Enerji Temini, Yakıt Türlerine Göre, 1971-2017

Biyokütle, basitçe, organik maddelerin enerjinin başka bir formuna çevrilerek kullanılmasını ifade etmektedir. Biyolojik kökenli olup jeolojik oluşum (fosil) içermeyen tüm maddeler biyokütle kapsamında değerlendirilebilmektedir.

Biyokütle enerji kaynaklarının, fosil temelli petrol, doğal gaz, kömür gibi geleneksel enerji kaynaklarından farklılıkları bulunmaktadır. Biyokütle kaynaklarının, çoğunlukla homojen olmayan bir yapıda, yüksek oranda su ve oksijen içeren, düşük yoğunluklu, düşük ısıl değerli özelliklere sahip olması nedeniyle yakıt kalitesinde verimliliğe olumsuz etki etmektedir. Biyokütlenin bu olumsuz sayılabilecek özellikleri fiziksel süreçler ve dönüşüm süreçleri ile telafi edilebilmektedir[3] .

Deniz ve/veya karada bulunabilen bitkisel veya hayvansal biyokütle enerji kaynaklarını aşağıdaki şekilde gruplayabiliriz[4]

– Odun (enerji ormanları, ağaç artıkları),
– Karbonhidrat bitkileri (patates, buğday, mısır, pancar, v.b),
– Yağlı tohum bitkileri (ayçiçek, soya, kolza, pamuk, aspir v.b),
– Bitkisel artıklar (dal, kök, kabuk, sap, saman, v.b),
– Elyaf bitkileri (keten, kenaf, kenevir, sorgum, v.b.),
– Hayvansal atıklar
– Kentsel ve endüstriyel atıklar

Ülkemizin biyokütle potansiyeli çerçevesinde en önemli verilere, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının Biyokütle Enerji Potansiyeli Atlası’ndan[5] ulaşılabilmektedir.


Buna göre ülkemizde biyokütle potansiyelimiz aşağıdaki şekilde özetlenebilir:

Hayvansal Atıkların Teorik Enerji Eşdeğeri (TEP/yıl )       :            4.385.371

Hayvansal Atıkların Ekonomik Enerji Eşdeğeri (TEP/yıl) :           1.084.506

Bitkisel Atıkların Teorik Enerji Eşdeğeri (TEP/yıl)              :            6.009.049

Bitkisel Atıkların Ekonomik Enerji Eşdeğeri (TEP/yıl)      :            1.462.159

Belediye Atıkların Teorik Enerji Eşdeğerleri (TEP/yıl)       :            3.373.011

Belediye Atıkların Ekonomik Enerji Eşdeğerleri (TEP/yıl):           485.858

Orman Artıkların Enerji Eşdeğeri (TEP / yıl)                        :           859.899


Atıkların toplam enerji eşdeğerinin ise 14,6 (MTEP/yıl) olduğu görülmektedir. 2017 yılı itibariyle Türkiye’nin birincil enerji tüketimin 145,3 MTEP olduğu[6] dikkate alındığında, ülkemizin yıllık enerji kullanımın %10’una tekabül eden yerli kaynağın topraklarımızda bulunduğunu söyleyebiliriz. Dikkat edilecek olursa bu verilerin içinde sadece atıklar bulunmakta olup enerji bitkileri olan karbonhidrat bitkileri, yağlı tohum bitkileri ve elyaf bitkileri yer almamaktadır. Bunlar da ilave edildiğinde çok daha büyük bir enerji kaynağı karşımıza çıkmaktadır.

Burada, özellikle kentsel ve kırsal ekonominin birbirine yakın olduğu illerimizde, belediye atıkları, bitkisel ve hayvansal atıklar odağında bir stratejinin geliştirilmesi ve kentsel alanda konutlardan çıkan organik atıkların ve yağların, kırsalda ise hayvansal ve bitkisel atıkların toplanarak kullanılması önemli bir enerji kaynağı elde edilmesine imkân verecektir. Bu aynı zamanda olumlu yönde çok büyük bir çevresel etkinin sağlanmasına hizmet edecektir.

Bu süreçte, mevzuatın varlığı yeterli olmamakta, uygulamanın geniş bir halk katılımı ile gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Örneğin, Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği’nin 10. maddesi çerçevesinde atık yağ üreticisinin bunu ayrı olarak biriktirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Aynı yönetmeliğin 5. maddesine göre, bitkisel atık yağlar ile bu yağların işlenmesi sonucu oluşan atıkların çevreye zarar verecek şekilde depolanması, taşınması, doğrudan veya dolaylı olarak yüzey suları ile yeraltı suyuna, denize, kanalizasyona, drenaj sistemi ile toprağa verilmesi ve mevcut düzenlemelerle belirlenen sınır değerleri aşarak hava kirliliğine neden olacak şekilde yakılması yasaktır. Bu çerçevede önleme yetki ve görevi 8. madde ile belediyelere verilmiştir. Ancak yine de konutlarda çıkan atık yağın sistematik şekilde toplanması mümkün olmamaktadır. Oysa ülkemizde yılda yaklaşık 1,5 milyon ton bitkisel yağ kullanılmakta ve bundan yaklaşık olarak 350.000 ton atık yağ meydana gelmektedir[7]. 2017 yılında sadece 32.000 ton atık yağ toplanabilmiştir[8]. Bir litre bitkisel atık yağın yaklaşık olarak 1 milyon litre içme suyunu kirlettiği ve toprak kalitesini olumsuz etkilediği, kanalizasyon sistemini tıkadığı ve ilave altyapı maliyetine neden olduğu[9] göz önüne alındığında, bu alanda başlatılacak küçük çaplı programlarla bu konuda önemli bir gelişme sağlanması mümkün olacaktır. Örneğin Taiwan, uyguladığı program neticesinde toplanan atık pişirme yağları, 2015 yılında 1,599 tondan iken 2017 yılında 12,591 tona çıkarmayı başarmıştır[10].

Keza, hayvansal atıkların da doğrudan araziye bırakılması halinde toprak geçirgen ise, aşağılara doğru sızarak yer altı suyunun kirlenmesine, ayrıca yüzey sularına karışması halinde, ortamdaki alg ve otların çoğalmasına daha sonra da çürümesine ve çürürken de oksijen kullanarak ek bir kirlenmeye neden olmaktadır[11].  Bu kapsamda, yapılacak projeler ve çalışmalar hem atık yönetimine hem de enerji ekonomisine katkı sağlayacaktır.  Birleşmiş Milletlerin yürüttüğü Waste Wise Cities Challenge[12] programına İzmir düzeyinde katılım, hem farkındalığın artırılması hem de somut sonuçlar almak için uygun bir başlangıç noktası olarak değerlendirilebilir.

Kaynakça


[1] Global Bioenergy Statistics, 2019, World Bioenergy Association

[2] IEA, Total primary energy supply by fuel, 1971 and 2017, IEA, Paris https://www.iea.org/data-and-statistics/charts/total-primary-energy-supply-by-fuel-1971-and-2017

[3] Enerji Coğrafyası Açısından Bir İnceleme: Biyokütle Enerjisinin Dünyadaki ve Türkiye’deki Kullanım Durumu, Erol Kapluhan, Marmara Coğrafya Dergisi Sayı:30, 2014, syf 97-125

[4] Karaosmanoğlu, F. (2006). “Biyoyakıt Teknolojisi ve İTÜ Araştırmaları”, ENKÜS 2006-İTÜ Enerji Çalıştayı ve Sergisi, Bildiri Kitabı, Sayfa: 110-146, 22-23 Haziran 2006, İstanbul.

[5] BEPA

[6] MMO

[7] Mustafa Öztürk, Bitkisel ve Hayvansal Atık Yağlardan Biyodizel Üretimi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı

[8]CSB

[9] Sıfır Atık

[10] Tsai, Wen-Tien. (2019). Mandatory Recycling of Waste Cooking Oil from Residential and Commercial Sectors in Taiwan. Resources. 8. 38. 10.3390/resources8010038.

[11] Sedat Karaman, Hayvansal Üretimden Kaynaklanan Çevre Sorunları ve Çözüm Olanakları, KSÜ. Fen ve Mühendislik Dergisi, 9(2), 2006

[12] Waste Wise Cities Challenge (Atık Akıllı Şehirler Çağrısı), UN-Habitat tarafından yürütülen ve dünya şehirlerini daha yaşanabilir ve sürdürülebilir şehirler kılmak üzere atık yönetimleri konusunda deneyim paylaşımını destekleyen bir çağrı programıdır.

Yorum Yaz